Türkmen | Türk |
abanmak | Abanmak, üzerine eğilmek. |
äbermek | 1. Bir şeyi alıp birisine vermek. 2. Bir şeyi birisi için satın almak. |
abraý | 1. İtibar, nüfuz. 2. Şan, şöhret, ün, tanınma. |
aç | Aç. |
açar | Anahtar. |
açgöz | Aç gözlü. |
açlyk | Açlık. |
açmak | 1. Açmak. 2. Keşfetmek. 3. Yazmak, sermek (sofra vb.). |
açyk | 1. Açık. 2. Temiz, saf, duru. |
açyklyk | Açıklık. |
açylmak | 1. Açılmak. 2. Parlamak, aydınlanmak. |
adagly | Nişanlı, sözlü. |
adalat | Adalet, doğruluk, hak. |
adam | Adam, insan. |
adam bolmak | 1. Büyümek, yetişmek, adam olmak. 2. Akıllanmak. |
adam etmek | Besleyip büyütmek, yetiştirmek, adam etmek. |
adamy | İnsanoğlu, insan. |
adat | 1. Gelenek, âdet. 2. Alışkanlık, huy. |
adatça | Âdet olduğu üzere, genellikle. |
ädik | Çizme, edik. |
ädim | Adım. |
ädim ätmek | Adım atmak, yürümek, hareket etmek. |
adyl | Adaletli, adil, insaflı. |
adyllyk | Adaletlilik, adillik, insaflılık. |
adýutant | Yaver. |
aga | 1. Ağabey. 2. Amca. 3. Ağa, bey. |
agaç | 1. Ağaç. 2. Tahta. |
agarmak | 1. Ağarmak. 2. Solmak. |
agdarmak | 1. Döndürmek, çevirmek. 2. Devirmek, yıkmak. 3. Düşürmek… 4. Dökmek. 5. Boşaltmak. 6. Karıştırmak. |
agent | 1. Acenta. 2. Ajan, casus. |
aglamak | Ağlamak. |
aglanmak | Ağlanmak. |
aglaşmak | Ağlaşmak. |
aglatmak | Ağlatmak. |
agmak | 1. Aşmak. 2. Yükselmek, ağmak. |
agram | Ağırlık. |
agronom | Tarım uzmanı. |
agşam | Akşam. |
agşamara | Gün batımı, akşamleyin, akşam üzeri. |
agtarmak | 1. Aramak. 2. Yoklamak, karıştırmak. |
agtyk | Torun. |
agy | Ağlama, ağlayış, ağıt. |
agyçy | Ağıtçı; yas törenlerinde yüksek sesle bir şeyler söyleyerek ağlayan kişi. |
agyl | Ağıl. |
agyn | 1. Bütün, hep. 2. Baştan başa, baştan aşağı. |
agyr | 1. Ağır. 2. Zor, güç, sıkıntılı. |
agyrlyk | Ağırlık. |
agyrmak | Ağrımak. |
agyz | Ağız. |
agza | 1. Organ, aza. 2. Öge. 3. Üye, aza. |
agzamak | Anmak, bahsetmek, zikretmek, söz etmek, ima etmek. |
agzybirlik | Uyum, yekvücut olma, söz birliği. |
ah | İnleme, sızlama. |
ah | Ah, vah, aman, heyhat, yazık! |
äheň | 1. Melodi. 2. Uyum. 3. Ton (konuşma). |
ahlak | Ahlâk. |
ähli | Bütün, hep. |
ähmiýetli | Önemli, ehemmiyetli. |
ahmyr | Ham hayal, gerçekleşmesi zor amaç. |
ahwal | Durum, hâl. |
ahyr | Nihayet, sonunda, artık. |
ahyrsoňy | En sonunda, nihayet. |
ahyry | 1. Artık, nihayet, sonunda. 2. Daha. |
ahyryn | bk. ahır |
ajal | Ecel, ölüm. |
ajamak | Acılaşmak, acımak. |
ajap | bk. acayıp. |
ajaýyp | 1. Görkemli, muhteşem, debdebeli. 2. Mükemmel, şahane, enfes, çok iyi, çok güzel. |
ajy | Acı. |
ak | Ak, beyaz. |
akademik | Akademi üyesi. |
äkelmek | Getirmek. |
akgynly | Akıcı. |
äkitmek | Götürmek. |
aklyk | 1. Aklık, beyazlık. 2. Ücret. |
akmak | Akmak. |
akmak | Budala, ahmak, aptal. |
aksakgal | Yaşlı, ihtiyar. |
akyl | Akıl. |
akyl bermek | Akıl vermek, öğüt vermek, yol göstermek. |
akyldar | Mütefekkir, fikir adamı, düşünür. |
akym | 1. Akıntı, akım. 2. Yol, yöntem, metot. |
al¹ | Al, kırmızı. |
al² | 1. Hile. 2. Cin, peri. |
ala | 1. Ala, alacalı. 2. Elâ. 3. Değişik, türlü, çeşitli. |
ala-mula | Ala bula. |
alaç | Çare, kurtuluş, çıkış yolu. |
alada | Tasa, kaygı, sıkıntı, endişe. |
alamat | 1. Alâmet, işaret, iz, eser, nişan, belirti. 2. Alâmet, vasıf. |
alaň | Küçük tepe, tümsek. |
alasman | Gök yüzü, gök. |
alaw | Alev, meşale, şule. |
alça | Kızıl erik. |
alçak | 1. Nazik, nezaketli. 2. Müşfik, şefkatli. |
aldamak | Aldatmak, yalan söylemek. |
aldanmak | Aldanmak. |
aldawçylyk | Aldatıcılık, hilekârlık. |
aldyrmak | 1. Aldırmak, kaptırmak. 2. Harap ettirmek, yok ettirmek. |
älem | 1. Cihan, âlem, dünya. 2. Elâlem, herkes. 3. Her yer, her taraf. |
älemgoşar | Gök kuşağı. |
aljyramak | Şaşırmak. |
alkym | 1. Çene, gerdan. 2. Birinin yanı, yakını. |
alkyş | Minnettarlık, minnet, şükran, teşekkür. |
alkyş etmek | Teşekkür etmek, şükretmek. |
Alla | Allah. |
Allatagala | Allahü Tealâ. |
alma | Elma. |
almak | 1. Almak. 2. (Yol) almak. 3. Kabul etmek. 4. Alıp gitmek. |
almaz | Elmas. |
alňasamak | Acele etmek, telâşlanmak. |
alp | Alp, yiğit, kahraman. |
alty | Altı |
altyn | Altın. |
alym | Alim, bilgili, bilgi sahibi. |
alyn | 1. Alın. 2. Ön, öndeki. |
alynmak | 1. Alınmak, edinmek. 2. Ele geçirilmek, elde edilmek. |
alyp barmak | Çok etkilemek, iliğine işlemek. |
alyp çykmak | Kurtarmak. |
alyşmak | 1. Değişmek. 2. Karşılıklı almak. |
amal | Tarz, usul, yol, yöntem. |
amal etmek | Gerçekleştirmek, yerine getirmek, hayata geçirmek, tahakkuk ettirmek. |
aman | 1. Sağ salim, sağ. 2. Sağlam, sıhhatli. 3. Yardım, imdat. |
amana gelmek | Dize gelmek, baş eğmek, boyun eğmek. |
amanat | Emanet. |
amatly | Elverişli, uygun, müsait, münasip. |
ammar | Ambar, depo. |
aň | 1. Fikir, düşünce, mantık. 2. İdrak, kavrama, sezme. 3. Akıl, zekâ. |
anbar | Amber. |
aňlatmak | Anlatmak, ifade etmek. |
aňly | Anlayışlı, ferasetli, zeki. |
aňmak | 1. Anlamak, kavramak. 2. İdrak etmek, şuuruna varmak. |
anna | Cuma. |
aňry | 1. Öte, arka. 2. Aşkın, fazla. |
aňsat | Kolay, basit, hafif. |
ant içmek | Yemin etmek, ant içmek. |
anyk | 1. Açık, aydın, belli, anlaşılır. 2. Tam, eksiksiz. 3. Doğru. |
aňzak | Şiddetli soğuk, ayaz. |
apat | 1. Dert, belâ. 2. Felâket, afet. 3. Kötü şey. |
apbasy | Kadın elbisesinin önüne takılan, yaprak gibi yassı, gümüşten yapılmış süs, ziynet. |
äpet | Muazzam, koskocaman, muhteşem. |
apy-tupan | 1. Kasırga, fırtına, deprem. 2. Kavga, hırgür. |
ar | 1. Öç, intikâm. 2. Ar. |
är | 1. Mert, yiğit, er. 2. Eş, koca. |
ar-namys | Şeref, onur, yüz akı, namus, itibar. |
ara | Ara, aralık, mesafe. |
araba | (Motorsuz) araba, kağnı. |
arada | 1. Arada sırada, bazen. 2. Son günlerde, yakında, yakın zamanlarda. 3. Arada, ortada. |
aralaşmak | 1. Girmek, gelmek. 2. Karışmak, müdahale etmek. |
aralyk | 1. Aralık, mesafe. 2. Herkese âit, umumî. |
aram tapmak | Sakinleşmek, yatışmak, rahatlamak, huzur bulmak. |
aramak | 1. Aramak. 2. Özen göstermek, titiz davranmak. |
arany açmak | 1. Uzaklaşmak. 2. Ayrılmak. |
Arap | Arap. |
arassa | Temiz, saf. |
arassalanmak | 1. Temizlenmek. 2. Ayıklanmak. |
arça | Çam. |
ardynjyramak | Sallanmak. |
ardynmak | Öksürmek, öksürüp gırtlağını/boğazını temizlemek. |
argyn | Yorgun, bitkin. |
argynlyk | Yorgunluk, bitkinlik. |
arka | Sırt, arka. |
arka durmak | Himaye etmek, korumak, kayırmak. |
arkadag | Himaye eden, koruyucu, koruyan, gözeten. |
arkaly | Aracılığıyla, vasıtasıyla, sayesinde, yoluyla. |
arkaýyn | Rahat, sakin, sessiz, telâşsız. |
arkaýyn bolmak | Rahat olmak, sakin olmak. |
arlamak | 1. Bağırmak. 2. Kükremek. |
armak | Yorulmak. |
arman | 1. Gerçekleşmemiş arzu, emel. 2. Ham hayal. 3. Kin, öfke, gazap. 4. Heyhat, yazık, eyvah! |
armanly | 1. İstediğini elde edemeyen, amacına ulaşamayan, muradına eremeyen. 2. Üzgün, üzüntülü, acılı. |
armaweri | Kolay gelsin! |
armyt | Armut. |
arpa | Arpa. |
arslan | Arslan. |
arş | Arş; göğün en üst tabakası. |
artmak | Artmak, geriye kalmak. |
artyk | Fazla, fazlalık, artık, geriye kalan. |
artykmaç | 1. Fazla, gereğinden fazla. 2. İyi, güzel, mükemmel. |
aruz | Aruz. |
ary | Arı. |
arzan | Ucuz. |
arzuw | 1. Arzu, istek. 2. Hayal, rüya. |
arzuw edilmek | İstenmek, arzu edilmek. |
arzuw etmek | İstemek, arzu etmek. |
arzy | Arzu, istek, rica. |
arzylamak | İstemek, dilemek, rica etmek. |
arzyly | 1. Arzulu, ricalı. 2. Değerli, kıymetli, sevgili, aziz. |
asfalt | Asfalt. |
asla | Asla, hiçbir zaman. |
asmak | Asmak, iliştirmek, takmak. |
asman | Sema, gök, gök yüzü. |
assa | Yavaş, yavaşça. |
ast | Alt. |
asuda | 1. Sakin, dingin. 2. Rahat. |
asyl | 1. Asıl, cevher, öz. 2. Esasen, doğrusu. |
asylly | Kibar, efendi, asaletli, soylu, görgülü. |
asylmak | 1. Asılmak. 2. Asılmak, idam edilmek. 3. Boynuna ip takıp kendi kendini öldürmek, intihar etmek. |
asyr | Asır, yüzyıl. |
aş | Yemek. |
aşa | Aşırı derecede, pek, çok. |
aşak | 1. Alt, aşağı. 2. Alçak. |
aşgazan | Mide. |
aşmak | Aşmak, geçmek. |
aşyk | Sevdalı, âşık. |
at | Ad, isim, nam. |
at | At, beygir. |
at dakmak | 1. Lâkap takmak. 2. Ad koymak, ad vermek, adlandırmak. 3. Uygun görmemek. |
ät galmak | Ümidi boşa çıkmak. |
ata | 1. Baba. 2. Ata. |
ataş | Ateş. |
atbakar | Seyis, at bakıcısı. |
ätiýaç | Korku, kuşku. |
ätiýaç etmek | Korkmak, çekinmek. |
atlandyrylmak | Adlandırılmak, ad verilmek. |
atlanmak | 1. Atlanmak, ata binmek, ata binip gitmek. 2. Bir yere gitmek için yola düşmek, yola koyulmak. |
ätlemek | Adımlamak, adım atmak, yürümek. |
atly | 1. Adlı, isimli. 2. Meşhur, ünlü, şanlı, tanınmış. |
atly | 1. Atlı. 2. Atlı asker, süvari. |
atly-abraýly | Anlı şanlı. |
atmak | 1. Atmak. 2. Atmak, ateş etmek, vurmak. 3. Sermek (sofra vb.). 4. Atmak, fırlatmak. 5. Atmak, ağarmak (tan). 6. Çalmak (ıslık). |
ätmek | Adımlamak, adım atmak, yürümek. |
atylmak | Atılmak. |
atyr | 1. Güzel koku, ıtır. 2. Parfüm, esans. |
atyrmak | (Tan yerinin/günün ağarmasını) beklemek, sabahı etmek, sabahlamak. |
atyz | Dışı çitlerle çevrili toprak parçası, koru, parsel, arsa, tarla. |
aw | Av. |
awamak | Acımak, acı vermek, ağrımak. |
awatmak | Acıtmak, ağrıtmak. |
awçy | Avcı. |
awlamak | 1. Avlamak. 2. İzlemek, izine düşmek. |
awtomat | 1. Otomat. 2. Otomatik makine. |
awy | Zehir, ağı. |
aý | 1. Ay (gök yüzündeki). 2. Ay; yılın on iki ayından her biri. |
aý | Ay, ah, vay, vah, heyhat, yazık! |
aýa | Aya, avuç içi. |
aýak | Ayak. |
aýak çekmek | Durmak, duraklamak. |
aýal | 1. Kadın. 2. Hanım, karı, zevce. |
aýal-gyz | Kadın ve kız. |
aýan | 1. Açık, belli, malûm, aşikâr. 2. Açıkça, apaçık. |
aýan bolmak | Malûm olmak, bilinmek, belirmek, ortaya çıkmak. |
aýan etmek | Belirtmek, bildirmek, açıklamak, ortaya çıkarmak. |
aýan eýlemek | Belirtmek, bildirmek, açıklamak, ortaya çıkarmak. |
aýat | Ayet. |
aýaz | Ayaz, soğuk. |
aýdyjy | Söyleyen, söyleyici. |
aýdylmak | Söylenmek, konuşulmak, bahsedilmek. |
aýdym | Şarkı, türkü. |
aýdym aýtmak | Şarkı söylemek, türkü söylemek/çağırmak. |
aýdym-saz | Saz ve söz, sazla birlikte söylenen şiir. |
aýdymçy | Türkücü, şarkıcı, ses sanatçısı. |
aýdyň | 1. Aydın, aydınlık. 2. Açık, belli, anlaşılır. |
aýgytly | 1. Aydınlatıcı, parlak, aydınlık. 2. Kesin. 3. Kararlı. |
aýlamak | 1. Dönmek, dolaşmak. 2. Çevirmek, döndürmek. |
aýlanmak | Dönmek, dolanmak, dolaşmak, gezinmek. |
aýlap | … aydır, … aydan beri. |
aýlaw | 1. At yarışı yapılan meydan, alan. 2. Kıvrım, eğri. |
aýna | 1. Cam. 2. Ayna. 3. Pencere. |
aýnadylmak | Naz edilmek, nazlanılmak. |
aýnamak | 1. Naz etmek, nazlanmak. 2. Kapris yapmak. |
äýnek | Gözlük. |
aýra | Ayrı. |
aýra düşmek | Ayrılmak, ayrı düşmek. |
aýralyk | Ayrılık, hasret. |
aýratynlyk | Özellik. |
aýrylmak | Ayrılmak. |
aýt baýram | Bayram. |
aýtmak | 1. Söylemek, demek. 2. Anlatmak. 3. Söylemek (şarkı, türkü). |
aýtym | Belli büyüklükteki yer, meydan, alan. |
aýtys | (Kazakça) Atışma (şairler arasında). |
aýýar | 1. Aldatıcı, hilekâr. 2. Yağmacı, harami. 3. Serseri. |
aýylganç | 1. Korkulu, dehşetli. 2. İğrenç. |
aýyp | Ayıp, kusur, yüz karası, suç, kabahat, günah. |
aýyrmak | Ayırmak. |
az | 1. Az. 2. Eksik. |
az-hor | Az buçuk. |
az-owlak | Az buçuk, biraz. |
azajyk | Azıcık, biraz, birazcık. |
azalmak | Azalmak, eksilmek. |
azap | 1. Azap, işkence. 2. Istırap, eziyet, sıkıntı. |
azar | Ağrı, sızı, sancı. |
azaşmak | Yolunu kaybetmek, şaşırmak, yoldan çıkmak. |
azat | Hür, serbest, bağımsız. |
azat etmek | Azat etmek, salıvermek, serbest bırakmak. |
azat eýlemek | Azat etmek, salıvermek, serbest bırakmak. |
azatlyk | Hürriyet, özgürlük, serbestlik. |
azda-kände | Az çok. |
aždarha | Ejderha, büyük yılan. |
Aziýa | Asya. |
azlyk | Azlık. |
azmak | Azmak, ahlâkı bozulmak, baştan çıkmak. |
azy | Azı, azı diş. |
azyk | Azık, yiyecek. |
baba | Dede, annenin babası. |
babatda | Hakkında, konuda, konusunda. |
bäbek | Bebek, süt emen çocuk. |
bada | 1. Önce, önceleri, evvelâ, başlangıçta. 2. An, kısa zaman. 3. Hemen, derhal, birden. |
bada-bat | Hemen, derhal, birden. |
badak salmak | Çelmek, çelmelemek, engel olmak. |
badaşmak | Birbirine çok bağlı olmak, yakınlık duymak, yaklaşmak, yakın durmak, içli dışlı olmak, bağdaşmak. |
bag | Bağ, bahçe. |
bagana | Kuzu postu, kuzu derisi. |
bagban | 1. Bahçe sahibi. 2. Bahçıvan. |
baglamak | Bağlamak, düğümlemek. |
baglanmak | 1. Bağlanmak. 2. Kilitlenmek. 3. Kapanmak. 4. Kapatılmak. |
baglanyşykly | Bağlı, alâkalı, ilgili, ilişkili. |
bagly | 1. Bağlı, gerçekleşmesi bir şartı gerektiren. 2. Bağlı, bağlanmış. |
bagşy | Ozan, halk şairi, saz şairi. |
bagt | Baht, saadet. |
bagtyýar | Bahtiyar, talihli, bahtlı. |
bägül | Gül. |
bagyr | 1. Bağır, göğüs. 2. Karaciğer. |
bagyşlamak | Affetmek, bağışlamak. |
baha | 1. Fiyat, değer, kıymet. 2. Not. |
bahar | Bahar, ilkbahar. |
bähbit | 1. Fayda. 2. Menfaat, çıkar. 3. Kâr, kazanç. |
bähre almak | Tad/zevk almak, keyiflenmek, hoşlanmak. |
Bahry Hazar | Hazar Denizi. |
bakan | -a/-e doğru. |
bakja | Bahçe. |
bakmak | 1. Bakmak. 2. Görmek. 3. Gütmek. |
baky | 1. İlelebet, ebediyen, ebedî. 2. Ölümsüz. |
bakylmak | 1. Bakılmak. 2. Beslenmek, yetiştirilmek. |
bakyşmak | 1. Bakışmak. 2. Bakmakta, beslemekte yardımlaşmak. |
bal | Bal. |
bala | Çocuk, yavru. |
balak | Pantolon. |
bälçiremek | Şaka yapmak. |
baldak | Bitki sapı, ot gövdesi. |
balkyldamak | Işıldamak, parlamak, parıl parıl parlamak. |
balyk | Balık. |
bap | Bölüm. |
bar | 1. Bütün, hep, tamamen. 2. Var, var olan, mevcut. |
barabar | 1. Beraber, birlikte. 2. Eşit. |
barada | Hakkında, konuda, konusunda, dair, üzerine. |
barasynda | bk. barada. |
barça | Bütün. |
barha | 1. Bütün, hep. 2. Gittikçe. 3. İyice, büsbütün. |
bäri | 1. Beri. 2. -dan/-den beri. |
bärik | Beriye. |
bark urmak | 1. Parıldamak. 2. Güzel ve kesif koku yaymak. |
barlyk | Varlık, var oluş, mevcudiyet. |
barmak | Varmak, gitmek. |
barmak | Parmak. |
bary | 1. Hepsi, bütünü. 2. Herkes. 3. Hep. |
baryş | Gitme, gidiş, seyir. |
basgançak | Basamak. |
basgylamak | 1. Çiğnemek, basarak düzeltmek. 2. Yoğurmak, karmak. |
basmak | 1. Basmak. 2. Ezmek. 3. Kaplamak. 4. Zorlamak. 5. Ağırlık vermek, üstüne çökmek. 6. Üstün çıkmak, boyun eğdirmek, yıkmak, yenmek. 7. Hapse atmak. 8. Baskın gelmek. 9. Batırmak (suya). 10. Yuvarlamak (keçe). |
basylmak | Üstüne ağırlık düşmek, bunalmak. |
basym | 1. Çabuk, hızlı, tez. 2. Hemen, derhal, süratle. |
baş | 1. Baş, kafa. 2. Doruk, dağ başı. 3. Başak. 4. Başkan, önder, ileri gelen. |
bäş | Beş. |
baş bolmak | Başını çekmek, öne düşmek, önderlik etmek, yol göstermek. |
baş egmek | Başını eğmek, selâm vermek, selâmlamak. |
başa barmak | 1. Yoluna/düzene girmek, düzelmek, normale dönmek. 2. Gerçekleşmek. 3. Sona ermek, bitmek. |
başarmak | Yapabilmek, becermek, başarmak, muktedir olmak. |
başartmak | 1. Başartmak, becertmek, başarıya erdirmek. 2. Başarıyla sonuçlandırmak. |
bäşatar | Tüfek. |
başdan | Önce, önceleri, baştan. |
başga | Başka, diğer, gayri, öbür, öteki, sair. |
bäşinji | Beşinci. |
başky | İlk, başlangıçtaki. |
başlamak | 1. Bir işe başlamak, girişmek. 2. Başlamak (yardımcı fiil). 3. Açmak. |
başlanmak | 1. Başlanmak. 2. Meydana gelmek, ortaya çıkmak, türemek. 3. Gelmeye/inmeye başlamak. |
başly-barat | Düzensiz, dağınık, karışık, karmakarışık. |
başlyk | 1. Amir. 2. Başkan, reis. |
bat | 1. Bir işi yapmak için sarf edilen güç; katedilen hız, sürat. 2. Heybet. |
bat almak | 1. Hız almak. 2. Güçlenmek. |
batlanmak | 1. Hızlanmak, hız almak. 2. Güçlenmek. |
batly | Şiddetli, güçlü, kuvvetli, baskın. |
batmak | Batmak. |
batyr | Cesur, mert, yiğit, gözü pek, pervasız. |
batyrlyk | Mertlik, yiğitlik. |
batyrmak | Batırmak. |
baý | Zengin, varlıklı. |
baýar | Bey, ağa. |
baýdak | Bayrak, sancak, flâma. |
baýguş | Baykuş. |
baýlaşdyrmak | 1. Zenginleştirmek. 2. İlerletmek, geliştirmek. |
baýlyk | Zenginlik. |
baýrak | 1. Ödül, mükâfat. 2. Ganimet. |
baýram | Bayram, şölen. |
baýram etmek | Bayram etmek, bayramı kutlamak. |
baýyr | Bayır, tepe, sırt, yokuş. |
bazar | Pazar, çarşı. |
be | Şaşırmayı ifade eden ünlem; vay! |
bedasyl | Kötü kalpli, kötü, fena. |
beden | Beden, vücut. |
bedew | Küheylân; soylu at, Arap atı. |
beg | Bey. |
begenç | Sevinç. |
begendirmek | Sevindirmek, memnun etmek. |
begenmek | Sevinmek. |
bejermek | 1. Tarlayı sürüp bir şeyler ekecek hâle getirmek. 2. Tamir etmek, yamamak. 3. Hastalığı iyileştirmek, tedavi etmek. |
bela | Belâ, dert. |
belent | 1. Yüksek, yüce, üstün. 2. Debdebeli, görkemli, gösterişli, şaşaalı. 3. Yüksek, sert (ses). |
belet | Birini, bir yeri veya herhangi bir şeyi iyi bilen, tanıyan adam; aşina, bilgili, uyanık. |
belki | 1. Belki. 2. Gâliba, herhalde, muhtemelen. |
bellemek | 1. Kaydetmek. 2. Belirlemek. |
bellenilmek | 1. İşaret konulmak, işaretlenmek. 2. Belirlenmek. |
belli | 1. Belli. 2. Tanınmış, bilinen, tanınan. |
bende | Kul, köle, bende. |
bent | 1. Set, bent. 2. Kıta (şiir). |
bereket | Bereket. |
bereketli | 1. Bol, bereketli, zengin. 2. Proteinli, besleyici (yiyecek). |
bergi | Borç. |
beri | Hiç olmazsa, bari. |
berilmek | 1. Verilmek. 2. Satılmak. 3. Bağışlanmak. 4. (Gönül) verilmek. |
berim | Rüşvet. |
berjaý bolmak | Gerçekleşmek, uygulanmak, yapılmak. |
berjaý etmek | Yerine getirmek, icra etmek, uygulamak, yapmak. |
berk | Sağlam, dayanıklı, metin. |
berkitmek | 1. Pekiştirmek. 2. Güçlendirmek, kuvvetlendirmek, sağlamlaştırmak. |
bermek | Vermek. |
bes | Kâfi, yeter. |
bes etmek | Bırakmak, kesmek, durdurmak. |
beslemek | 1. Bezemek, süslemek, giyindirmek. 2. Yetiştirmek, bakmak. |
beslenmek | 1. Süslenmek, bezenmek. 2. Koyulmak (yola). 3. Yetiştirilmek, bakılmak. |
beşer | İnsan, insanoğlu. |
beter | 1. Beter, daha kötü. 2. Çok, pek. |
betniýet | Kasıt, kötü niyet. |
beýan | Beyan, ifade, açıklama. |
beýan etmek | Beyan etmek, ifade etmek, açıklamak. |
beýgelmek | 1. Yavaş yavaş yükselmek, gittikçe büyümek. 2. Gittikçe güçlenmek. |
beýhuş | Kendinden geçen, şuurunu kaybeden, bayılan. |
beýik | 1. Büyük. 2. Yüksek. |
beýle | Böyle. |
beýleki | Başka, öteki, diğer. |
beýni | Beyin. |
beýtmek | Yapmak, etmek, kılmak. |
bezbeltek | Küçük toy kuşu, toy. |
bezeg | 1. Süs, süs eşyası, ziynet. 2. Nakış, motif, resim. |
bezeg bermek | 1. Süslemek, bezemek. 2. Donatmak. |
bezemek | Bezemek, süslemek. |
bezemen | Şık, zarif. |
bezmek | Bezmek, bıkmak. |
bezzat | Yaramaz, afacan. |
biçak | Çok, gayet çok, haddinden fazla, aşırı dercede. |
biçäre | Çaresiz, zavallı, bedbaht. |
biderek | Boşuna, nafile, lüzumsuz, gereksiz, fuzulî, ıvır zıvır. |
bidon | Bidon. |
bihabar | Bilgisiz, vukûfsuz, malûmatsız. |
bijaý¹ | 1. Yersiz, isabetsiz, yakışıksız. 2. Rahatsız edici, huzur bozucu. |
bijaý² | Çok. |
bije | 1. Hisse, pay, nasip. 2. Kur’a. 3. Talih, kader, baht, şans. |
bil | Bel. |
bilbil | Bülbül. |
bildirmek | 1. Bildirmek. 2. Haber vermek. 3. Belli etmek. |
bile | 1. İle. 2. Birlikte, beraber, bir arada. |
bilek | Bilek. |
bilelik | Beraberlik, birliktelik. |
bilen | İle. |
bilim | 1. Tahsil, öğrenim. 2. İlim, bilim. |
bilimli | Tahsilli. |
bilmek | Bilmek, anlamak. |
bimany | 1. Anlamsız, yersiz. 2. Anlamsızca. |
bina | Bina, apartman. |
bina edilmek | Bina edilmek, yapılmak, meydana getirilmek. |
bina etmek | Bina etmek, yapmak, meydana getirmek. |
binýat | Esas, temel. |
bir | 1. Bir, tek. 2. Yalnız, tek. 3. Bir defa/kere. 4. Aynı, bir. |
bir döwüm | Bir dilim, bir lokma. |
bir öz | Yalnız kendi. |
bir topar | Bir yığın, bir grup, bir küme, bir kısım. |
bir zaman | Bir zaman, vaktiyle. |
biraz | Biraz, birkaç. |
birbada | 1. Birden, bir anda. 2. Önce. |
birbiri | Birbiri. |
birçak | Çoktan, çoktan beri. |
birden | 1. Birden, birdenbire, ansızın, aniden. 2. Hep beraber. |
birdenbiire | Birden, birdenbire. |
birekbirek | Birbiri. |
birentek | 1. Bazı. 2. Bazen. 3. Birçok. |
bireýýäm | Çoktan, çoktan beri. |
birhili | 1. Benzer, aynı, eşit, bir. 2. Tuhaf, acayip, garip. 3. Bir bakıma. |
biri | Biri, birisi. |
biribar | Allah, Hüda. |
biribiri | bk. birbiri. |
birinji | Birinci, ilk. |
birinjiden | 1. Birinci olarak. 2. Her şeyden önce. |
birje | Biricik. |
birje gezek | Bir defacık, bir kerecik. |
birleşmek | Birleşmek, bağlanmak. |
birlik¹ | 1. Birlik, beraberlik. 2. Dayanışma. |
birlik² | Birim. |
birnäçe | 1. Birkaç. 2. Bazı. |
birneme | Biraz, azıcık, birazcık, bir parça. |
birsalym | Bir an. |
birwagt | 1. Bir zaman(lar), vaktiyle, eskiden. 2. Çoktan. |
bişirilmek | Pişirilmek. |
bişirmek | Pişirmek. |
bişmek | 1. Pişmek. 2. Yanmak. 3. Olgunlaşmak (meyve). |
bitirmek | 1. Bitirmek, tamamlamak. 2. Bitirmek, tüketmek, sona erdirmek. 3. Yerine getirmek, yapmak, sonuçlandırmak. |
bitişmek | Bitişmek. |
bitmek | 1. Bitmek, tamamlanmak. 2. Bitmek, yetişmek. |
biwepa | Vefasız, sözünde durmayan, sözünü tutmayan. |
biýz | Bez, kumaş. |
biz | Biz. |
bogaz | Boğaz. |
bogmak | 1. Boğmak, soluğunu kesmek. 2. Boğmak, bağlamak. 3. Sarmak, sararak bağlamak. |
bogun | 1. Eklem, mafsal. 2. Boğum (kamış vb. bitkilerde). |
bolçulyk | Bolluk. |
bolmasa | 1. Olmazsa, olmasa. 2. Hiç olmazsa. 3. Aksi hâlde. |
bolsa | İse. |
bolsa da | Gerçi. |
bolsady ekmek | Olmayacak şeyleri düşünmek, fantastik şeyleri hayal etmek. |
bolşewik | Bolşevik; Rusya’da yirminci yüzyıl başlarında doğan ve Lenin tarafından genişletilen devrimci hareket yanlısı. |
boluş | 1. Davranış, gidiş, vaziyet. 2. Oluş. |
borç | 1. Borç. 2. Görev, ödev. 3. Verilen söz, vaad. |
borçly | 1. Borçlu. 2. Borçlu, minnettar. |
borjak | Bir tür bitki. |
borjom | (Sağlığa faydalı) mineral suyu, maden suyu. |
bosmak | 1. Koşuşmak, hep birlikte koşmak. 2. Uçmak. 3. Dökülmek. 4. Gitmek, yürümek, yol almak. |
bossan | Bostan, sebze bahçesi. |
boş | Boş, boşuna, nafile. |
boşamak | 1. Boşalmak. 2. İşi bitirip serbest kalmak. 3. Boşanmak (hayvan). |
boý | 1. Boy. 2. Kenar, kıyı. |
boý almak | Uzayabileceği kadar uzamak, genişleyebileceği kadar genişlemek, boy almak. |
boý boýlamak | Destan söylemek, hikâye anlatmak. |
boýun | 1. Boyun. 2. Bağlı, boyun eğen. 3. Razı, razı olan. |
boýun almak | 1. İtiraf etmek, ikrar etmek, kabullenmek. 2. Bir işi yapmaya söz vermek, bir işi üzerine almak. |
boýun bolmak | Boyun eğmek, uymak, teslim olmak. |
boýun burmak | 1. Birinden bir şey istemek, boyun bükmek. 2. Boyun eğmek. |
boýunça | 1. -a/-e göre, uyarınca. 2. Konusunda, alanında. |
boz | 1. Boz, kül rengi, kır, gri. 2. İşlenmemiş, sürülmemiş (toprak). |
bozmak | 1. Bozmak. 2. Silmek. 3. Zarar vermek. 4. Feshetmek. |
bökmek | Atlamak, zıplamak, hoplamak, sekmek, sıçramak. |
bölek | 1. Parça, cüz. 2. Bölge. 3. Bölük. |
bölmek | Bölmek. |
bölünmek | Bölünmek, kırılmak, ayrılmak. |
böri | Kurt (yırtıcı hayvan). |
böwet | 1. Bent, set. 2. Engel. |
böwet basmak | Böğemek, bent çekmek, set çekmek, engel olmak. |
böwür | Böğür, yan. |
böwüsmek | 1. Yarmak, yırtmak, delmek. 2. Yıkmak. |
brigadir | Ekip başı. |
bu | Bu. |
bu ýer | Bura. |
bugdaý | Buğday. |
bukja | 1. Bohça. 2. Zarf (mektup için). |
bukulmak | 1. Gizlenmek, saklanmak. 2. Pusu kurmak. |
bulak | Kaynak, pınar. |
bulamak | 1. Sallamak (el). 2. Yayılmak, uzanmak. |
bulaşmak | 1. Bulanmak (hava). 2. Birbirine karışmak. 3. Bulaşmak. |
buldozer | Buldozer. |
bulduramak | Parlamak. |
bulut | Bulut. |
burç¹ | Köşe. |
burç² | Biber. |
burçly | 1. Köşeli. 2. Burçlu. 3. Açılı. |
burjy | Kırağı. |
burka | Kepenek. |
burmak | 1. Bükmek, eğmek. 2. Çevirmek. 3. Kıvırmak. |
burulmak | Kıvrılmak, bükülmek. |
burum-burum | Kıvrım kıvrım. |
buşlamak | Müjdelemek, muştulamak. |
buşluk | Müjde. |
buýra | Kıvırcık. |
buýruk | Emir, buyruk. |
buýsanç | 1. Sevinç. 2. Gurur, iftihar, övünç, kıvanç. |
buýsanmak | 1. Sevinmek. 2. Gurur duymak, iftihar etmek, övünmek. |
buýurmak | Emretmek, buyurmak. |
buz | Buz. |
büdremek | 1. (Ayağı) sürçmek, tökezlemek. 2. Zorluklarla karşılaşmak, güç durumda kalmak. |
büremek | Bürümek, kaplamak. |
bürenjek | Baş örtüsü. |
bürenmek | Örtünmek, kapanmak. |
bürgüt | Kartal. |
büsbütin | Büsbütün, tamamen, bütünüyle, tamamıyla. |
bütewilik | Birlik, bütünlük. |
bütin | Bütün. |
bütinleý | Büsbütün, tamamen, bütünüyle, tamamıyla. |
çabga | Sağanak. |
çabyramak | 1. Ateş alıp sesli yanmak. 2. Alevlenmek, alev yükselmek. 3. Ateş sıçramak, ateş yayılmak/dağılmak. |
çadyr | Çadır. |
çag | 1. Zaman, vakit. 2. Çağ, devir. 3. İyi, hoş, zevkli. |
çaga | Çocuk, evlât, yavru. |
çagajyk | Yavrucuk, yavrucak. |
çagalyk | Çocukluk. |
çäge | Kum. |
çagyrmak | 1. Çağırmak, gelmesi için seslenmek. 2. Çağırmak, davet etmek. |
çagyrtmak | Çağırtmak, davet ettirmek. |
çak | 1. Ölçü, miktar. 2. Zan. 3. Tahmin. 4. Düşünce. 5. Zaman, vakit. 6. Demek, belki, meğer, ihtimal. 7. Karar. 8. Niyet. |
çäk | 1. Elbisenin eteğine veya yakasına konan parça. 2. Sınır. |
çak etmek | Tahmin etmek. |
çaklamak | Sanmak, zannetmek, düşünmek. |
çäklenmek | 1. Yapılan işte belli bir aşamaya gelmek. 2. Razı olmak, yetinmek. |
çakmak | Sokmak, iğnesini batırmak, ısırmak. |
çaknyşmak | 1. Kavga etmek, dövüşmek. 2. Çatışmak, vuruşmak. |
çakylyk | 1. Çağrı, davetiye. 2. Cümbüş. |
çal¹ | 1. Kır, kül rengi, boz, gri. 2. Ak saçlı, yaşlı, ihtiyar. |
çal² | Ayran. |
çala | 1. Biraz, hafif. 2. Hafiften. 3. Zorla, güçlükle. 4. Yavaş, ağır. 5. Yavaşça, hafifçe. 6. Alçak. |
çalarmak | Ağarmak, kırlaşmak, ak/kır düşmek. |
çalmak | 1. Çalmak (müzik aleti). 2. Sürmek, çalmak. 3. Çalmak, vurmak. |
çalykmak | Kurumak, suyu çekilmek. |
çalynmak | Çalınmak (müzik aleti). |
çalyşmak | 1. Trampa etmek, değişmek. 2. Değişmek, başkalaşmak. 3. Çalışmak, çabalamak. |
çaň | Toz, tozlu duman. |
çanak | 1. Tahta çanak, tabak. 2. Tas. |
çaňamak | Tozu dumana katmak. |
çaňly | Tozlu, dumanlı. |
çapar | 1. Ulak, kurye, haberci. 2. Müjdeci. 3. Uydu. |
çapmak¹ | 1. Koşmak. 2. Koşturmak. |
çapmak² | 1. Kesmek, doğramak. 2. Yağma etmek, talan etmek, soymak. |
çäre | 1. Tedbir, önlem. 2. Çare. |
çarlak | Martı. |
çarpmak | El çırpmak. |
çarwa | Göçebe, göçeri, konar göçer. |
çarwaçylyk | Göçebelik, konar göçerlik. |
çaryk | Çarık. |
çasly | Coşkun. |
çatma | Üzeri dal ve hasırla örtülmüş kulübe, çardak vb. |
çawuş | Bekçi, hizmetkâr. |
çawuş çakmak | Fısıldamak. |
çaý¹ | Çay, dere. |
çaý² | Çay (içilen). |
çaýkanmak | 1. Yalpalamak. 2. Çalkanmak, çalkalanmak. |
çaýlaşmak | Beraber/birlikte çay içmek. |
çäýnek | Çaydanlık, demlik. |
çaýylmak | 1. Örtünmek, bürünmek. 2. Örtülmek. 3. Kaplanmak, üzerine sürülmek. |
çaýyr | Çayır. |
çekiç | Çekiç. |
çekilmek | 1. Çekilmek. 2. Asılmak. |
çekinmek | Çekinmek. |
çekiş | 1. (Sigara) içiş. 2. Çekme, çekiş. |
çekişmek | Kavga etmek, dövüşmek; savaşmak. |
çekmek | 1. Çekmek, asılmak. 2. Çekmek, taşımak. |
çemelenmek | Hazırlanmak. |
çemen | 1. Buket. 2. Çimen. |
çen | 1. Tasavvur, tahmin, zan. 2. Hudut, sınır. |
çenemek | 1. Nişan almak. 2. Denemek, sınamak. |
çenli | Kadar, değin, dek. |
çensiz | 1. Ölçüsüz, sınırsız, sonsuz. 2. Pek, çok. |
çensiz-çäksiz | Sınırsız, ölçüsüz. |
çep | 1. Sol. 2. Dost değil, düşman. |
çeper | 1. Mahir, usta, maharetli, hamarat. 2. Sanat değeri olan, edebî. |
çerkez | Çölde yetişen bir bitki. |
çertek | Çardak. |
çeşme | 1. Çeşme, kaynak, memba, pınar. 2. Yatak (petrol vb.). |
çet | 1. Uç, kenar, ücra, kuytu. 2. Uzak. 3. Taraf, yan. |
çetin | Çetin. |
çeýnemek | Çiğnemek. |
çigildem | Lâle. |
çigin | Omuz. |
çigit | Çekirdek, tohum. |
çigrek | 1. Serinlik. 2. Soğuk algınlığı. |
çigremek | Serinlemek, soğumaya başlamak. |
çil | Sınır çizgisi, duvar. |
çilik | Ucu eğri sopayla yuvarlak kemiğe vurularak oynanan oyun. |
çilim | 1. Tütün. 2. Sigara. |
çilim çekmek | Sigara içmek. |
çiňerilmek | Dikkatle bakılmak, dik dik bakılmak. |
çiş | Sim, gümüş tel. |
çlen | Üye, aza. |
çogmak | 1. Kaynamak, kaynayıp taşmak. 2. Coşmak. |
çokmak | Gagalamak, gagasıyla vurmak. |
çola | Issız, kuytu, tenha, ücra. |
çoluk | Çoban yardımcısı, çoban yamağı, küçük çoban. |
çopan | Çoban, sığırtmaç. |
çoýunmak | Isınmak. |
çozmak | Atılmak, fırlamak, sıçramak, saldırmak. |
çöket | Engin, alçak, çukur. |
çökmek | Çökmek. |
çöl | Çöl, sahra. |
çöllük | Çöl yer, çöllük. |
çölüstan | Çöl yer, çöllük. |
çöňňe | Fersiz/bulanık gören (göz). |
çöňňelik | Fersizlik, bulanıklık (göz hakkında). |
çöp | 1. Çöp. 2. Ot, bitki. |
çöplemek | Toplamak, bir araya getirmek. |
çörek | Ekmek. |
çöşmek | Çözmek. |
çöwürmek | Çevirmek, altını üstüne getirmek, ters yüz etmek. |
çözmek | Çözmek. |
çukur | Çukur. |
çuň | Derin. |
çüňk | 1. Gaga. 2. Yol ve benzeri şeylerin kavuştuğu yer, köşe. |
çünki | Çünkü. |
çüýretmek | Çürütmek. |
çüýşe | 1. Cam. 2. Şişe. |
çydam | Tahammül, sabır. |
çydamak | Sabretmek, katlanmak, dayanmak, tahammül etmek. |
çyg | 1. Çiy, nem. 2. Ter. 3. Yağmur. |
çygyr | Sınır, hudut. |
çykalga | Çıkış yolu, çare. |
çykardylmak | Çıkartılmak. |
çykarmak | Çıkarmak. |
çykmak | Çıkmak. |
çykylmak | Çıkılmak. |
çyn | Hakikat, gerçek, doğru. |
çynar | Çınar. |
çyplak | Soğuk havada ince giyinen. |
çyra | Lâmba, kandil, ışık. |
çyrpynyşmak | Birlikte çırpınmak. |
da | Dahi, da. |
daban | Taban. |
dabaraly | 1. Görkemli, şatafatlı, debdebeli. 2. Önemli. |
däde | Baba. |
dadyr-gymmat | Kadir kıymet, değer. |
dag¹ | Dağ. |
dag² | Yara. |
dagdan | Dağlarda yetişen büyük bir ağaç olan “dağdan”dan, gümüş ve benzeri şeylerden yapılan; kadınların boyunlarına taktıkları ziynet eşyası; kolye. |
daglamak | Damga vurmak, damgalamak, markalamak, dağlamak. |
dagly | Yaralı. |
dagy | 1. Daha, başka, başkası. 2. Dahi, bile. 3. Dahi, da, de. |
dahyl | 1. İlgi, alâka. 2. Karışma, müdahale. 3. Katkı. |
dakmak | 1. Takmak, iliştirmek. 2. (Ad) vermek. |
dakynmak | Takınmak; bir şeyi üzerine takmak, iliştirmek. |
däl | 1. Değil. 2. Hayır, yok. |
dalamak | 1. Dövmek, dayak atmak, atışmak, dalamak. 2. Azarlamak, paylamak, verip veriştirmek. |
dalaş | 1. Tartışma, münakaşa, çekişme, atışma. 2. Döğüş, kavga, dalaş. |
dalaş etmek | Çekişmek, dövüşmek, kavga etmek. |
däli | Deli, divane. |
däli-porhan | Deli, aklını yitirmiş. |
damar | Damar. |
damja | Damla. |
dammak | Damlamak. |
daň | Tan yeri, tan, şafak. |
daň atmak | Tanyeri ağarmak, şafak sökmek. |
dana | 1. Bilgi sahibi, okumuş, bilgili. 2. Bilge. |
däne | Tane, tahıl tanesi. |
daňmak | Bağlamak, düğümlemek. |
däp | Gelenek, âdet, alışkanlık. |
däp etmek | Alışkanlık hâline getirmek, âdet edinmek. |
däp-dessur | Gelenek görenek, âdet, anane. |
dar¹ | Dar. |
dar² | Dar ağacı. |
daragt | Ağaç. |
darak | Tarak. |
daramak | Atılmak, saldırmak, hücum etmek. |
daramak | Taramak. |
daranmak | Taranmak. |
daraýy | Sık dokunmuş, kızıl ve yeşil renkli ince ipek kumaş. |
dargamak | Dağılmak, yayılmak. |
däri | 1. Barut. 2. Derman, ilâç. |
dartmak | Çekmek, germek. |
darykmak | Sıkıntı duymak, bunalmak, kederlenmek. |
daş-töwerek | Etraf, çevre, civar, ortalık. |
daş¹ | Taş. |
daş² | 1. Dış, dışarı, etraf, çevre. 2. Dış, dış görünüş, kılık kıyafet. |
daş³ | 1. Uzak. 2. Ayrı. |
daşamak | Taşımak, götürmek. |
daşlaşmak | Uzaklaşmak. |
dat¹ | Bağırma, feryat, çığlık, imdat. |
dat² | Tat, lezzet. |
datly | 1. Tatlı, hoş. 2. Tatlı, lezzetli. |
datmak | Tatmak. |
daýanmak | 1. Dayanmak, yaslanmak. 2. (Ümit) bağlamak. |
daýaw | 1. Dayanıklı, metin, sağlam. 2. Cüsseli, iri vücutlu, babayiğit. |
daýhan | Çiftçi, rençber. |
daýym | Daima, her zaman, sürekli. |
daýza | Teyze. |
de | Dahi, de. |
degişmek | 1. Değişmek. 2. Şakalaşmak. |
degmek | 1. Değmek, dokunmak, el sürmek. 2. Eş değerde olmak. |
degre | Çevre, etraf, civar. |
degre-daş | Çevre, etraf, civar. |
dek | Gibi, kadar. |
del | 1. Yabancı, yad. 2. Seyrek rastlanan, güçlükle bulunabilen, nadir, kıt. |
del bolmak | Kıt olmak, az bulunmak. |
delil | Delil. |
delmirmek | Birine acındıracak şekilde bakmak, yalvararak bakmak. |
dem | 1. Nefes, soluk. 2. An. |
dem almak | 1. Nefes almak, soluk almak, solumak. 2. Dinlenmek. |
demir | Demir. |
demir ýol | Demir yolu. |
demlemek | Demlemek. |
deň | 1. Denk, aynı, aynı seviyede, eşit, benzer. 2. Denk, karşı. |
deň-duş | Yaşıt, akran. |
deňemek | Bir tutmak, aynı değerde/düzeyde görmek, benzetmek. |
deňiz | Deniz. |
deňlik | Denklik, eşitlik. |
dep | |
dep bolmak | Defolmak. |
dep etmek | 1. Durdurmak, son vermek. 2. Önlemek, önüne geçmek. 3. Defetmek, kovmak. |
depder | Defter. |
depe | Tepe. |
depmek | Tepmek, tekmelemek. |
depo | Lokomotifler, vagonlar bulunan ve tamir edilen özel yer; tren atölyesi. |
deprek | Davul. |
der | Ter. |
der dökmek | Ter dökmek, çok çalışmak, zahmet çekmek. |
dere | İki dağın arasında kalan büyük çukur, vadi, koyak. |
dereje | 1. Derece. 2. Seviye, düzey. |
derek¹ | Kavak. |
derek² | Yer, mukâbil, karşılık. |
dergah | Huzur, kat. |
derkar | 1. Lüzumlu, gerekli, gerek, lâzım. 2. Faydalı. |
derlemek | Terlemek. |
derman | Derman, ilâç, deva. |
derrew | 1. Derhâl, hemen. 2. Çabuk. |
ders | Ders. |
dert | 1. Dert, hastalık. 2. Dert, sıkıntı. |
derwaýys | Gerekli, zorunlu, önemli. |
derweze | Kapı, avlu kapısı, giriş. |
derwiş | Derviş. |
derýa | Irmak, nehir, çay. |
dessan | Destan. |
desse | Deste, demet (çiçek, buğday vb.). |
dessine | Hemen, derhâl. |
dessur | Gelenek, örf, âdet. |
dest | 1. El. 2. Sıra, derece. |
deşmek | Delmek. |
deýin | Gibi, kadar. |
didar | Yüz, cemal, didar, güzel yüz. |
dik | Dik. |
dik durmak | Ayakta durmak, durmak, dikilmek. |
dikelmek | 1. Dikilmek, doğrulmak. 2. Yerinden kalkmak, ayağa kalkmak, doğrulmak. 3. Ortaya çıkmak, türemek. |
dikmek | 1. Dikmek, kaldırmak. 2. Batırmak, saplamak. |
dil | 1. Dil. 2. Esir. |
dil bitmek | Konuşmaya başlamak, dillenmek, dile gelmek. |
dil ýetirmek | Dil uzatmak, incitmek. |
dildar | Sevgili, yâr, yavuklu. |
dile düşmek | Anlamak, kavramak. |
dile gelmek | Dile gelmek, dillenmek. |
dileg | İstek, dilek, arzu. |
dileg etmek | Dilemek, istemek. |
dilemek | Dilemek, istemek, arzu etmek. |
dilewar | Hatip, konuşmacı. |
dilim | Dilim. |
dillenmek | Dillenmek, konuşmak, konuşmaya başlamak. |
dilmek | Dilmek, yarmak. |
dilsizlik | Az konuşma, konuşkan olmama, sessizlik. |
din | Din. |
diň | 1. Burç (kale). 2. Kule. |
diň salmak | 1. Kulak kesilmek, dikkatle dinlemek. 2. Dinlemek, işitmek. |
diňe | Yalnız, ancak, sadece, tek. |
diňlemek | Dinlemek. |
diňleýji | Dinleyen, dinleyici. |
direg | Destek, mesnet, direk. |
diri | Diri, canlı. |
dirilmek | Dirilmek, canlanmak. |
diş | Diş. |
dişlemek | Dişlemek, ısırmak. |
diwana | Divane, deli. |
diwar | Duvar. |
diýar | Yaşanan yer, diyar, yurt, ülke. |
diýdirmek | Dedirmek, söyletmek. |
diýen¹ | 1. Diye, denilen. 2. Adlı, isimli. |
diýen² | Şeklinde, şeklindeki, gibi bir. |
diýilmek | Denilmek, söylenmek. |
diýip | Diye, denilen. |
diýişmek | Söyleşmek, karşılıklı konuşmak, sohbet etmek, birbirine bir şeyler söylemek. |
diýmek | Demek, söylemek. |
diýmek | Demek, demek ki. |
dodak | Dudak. |
doga | Tılsım. |
dogan | Kardeş. |
dogan-garyndaş | Akraba, yakın. |
doganlyk | Kardeşlik. |
dogmak | Doğmak, dünyaya gelmek. |
dogruçyl | 1. Candan, içten, samimî. 2. İçtenlikle. |
dogrudan | Gerçekten, hakikaten. |
dogry | Doğru, düz. |
dogulmak | Doğrulmak, dünyaya getirilmek. |
dok | Tok. |
dokamak | Dokumak. |
dokuz | Dokuz. |
dolamak | Sarmak, dolamak. |
dolanmak | Dolanmak. |
dolanyşyk | Dönüşümlü olarak ekme yöntemi (tarım). |
doldurmak | Doldurmak. |
dolmak | 1. Dolmak. 2. Hayata geçmek, uygulanmak. 3. Sokulmak (kucak). 4. Tıkanmak, düğümlenmek (boğaz). |
doly | 1. Dolu. 2. Tok, yetkin. 3. Eksiksiz, iyice. |
don | Elbise; palto şeklinde erkek elbisesi. |
doň ýürek | Katı kalpli, taş yürekli, gaddar, zalim. |
doňaklyk | Donukluk, donmuşluk. |
doňmak | Donmak, buz tutmak. |
dost | Dost, ahbap, arkadaş. |
dost-ýar | Dost ve yâr. |
dostluk | Dostluk. |
dowam | Devam. |
dowam etmek | Devam etmek. |
dowamly | Devamlı, sürekli. |
dowul | Panik. |
dowula düşmek | Paniğe kapılmak. |
dowzah | Cehennem. |
doýmak | Doymak. |
doýumlyk | Doyumluk; doymaya yetecek kadar olan yiyecek. |
doýurmak | Doyurmak. |
dökmek | 1. Dökmek. 2. Saçmak, dağıtmak, yok etmek. |
dökülmek | Dökülmek. |
dömmek | 1. Fışkırmak, yararak çıkmak. 2. Birden ortaya çıkmak, türemek. |
döndermek | Döndürmek, çevirmek. |
dönmek | 1. Dönmek, çevrilmek. 2. Dönmek, geri dönmek. |
döredijilik | Yaratıcılık. |
döremek | Türemek, meydana gelmek, hasıl olmak. |
döretmek | 1. Türetmek, meydana getirmek. 2. Yaratmak. |
dörmek | 1. Karıştırmak, kurcalamak. 2. Aramak, araştırmak, kurcalamak, yoklamak. |
dört | Dört. |
dörtleme | Dörtleme, dörtlük. |
döş | Göğüs, bağır, döş, gerdan, sine. |
döwlek | Kırılgan, kolayca kırılan. |
döwlet¹ | Devlet. |
döwlet² | Baht, saadet, mutluluk. |
döwmek | 1. Kırmak. 2. Parçalamak, bozmak. |
döwran | 1. Kader, talih, devran. 2. Zaman, devir. |
döwtalap | 1. Teşne, susamış. 2. Çok istekli, şevkli. |
döwüm | Dilim, lokma. |
döwür | Devir, çağ. |
döwürdeş | Çağdaş, aynı çağda yaşayan, devirdeş. |
döwüş | Dövüş, kavga. |
dözmek | Tahammül etmek, sabretmek, dayanmak, katlanmak. |
dul | Evin içinin sağ veya sol yanı/köşesi. |
dul | Dul. |
duman | Duman, sis, pus. |
dumly-duş | Her taraf, dört bir yan. |
dura-bara | 1. Yavaş yavaş, ağır ağır. 2. Git gide, gittikçe. |
duralga | 1. Durak (otobüs vb. için). 2. Liman. |
durmek | 1. Durmak. 2. Ayağa kalkmak, dikilmek. |
durmuş | Hayat, ömür. |
durna | Turna. |
durnukly | 1. Dayanıklı, sabit, sağlam, kalıcı. 2. Kalıplaşmış, klişe. |
durşuna | Baştan başa, boydan boya, bütünüyle, büsbütün. |
duruş | Durma, duruş. |
duş | 1. Yan, yakın, çevre, etraf. 2. Yaşıt, akran. |
duşman | Düşman. |
duşmek | 1. Rastgelmek, karşılaşmak. 2. Uğramak, duçar olmak. |
duşuşmak | Karşılaşmak. |
dutar | Dutar; iki telli Türkmen çalgısı. |
duwlanmak | Yaslanmak. |
duýdansyz | Birdenbire, birden, aniden, habersiz, beklenmedik bir anda, anî. |
duýdurmak | Duyurmak, önceden haber vermek. |
duýgudaşlyk | 1. Aynı şeyleri düşünme / duyma ; duygudaşlık. 2. Acıma, merhamet. |
duýgy | Duygu, his. |
duýmak | Duymak, hissetmek, sezmek, anlamak. |
duz | Tuz. |
duzak | Tuzak, kapan. |
dükan | 1. Dükkân. 2. Mağaza. |
dünýä | Dünya. |
dür | İnci. |
dürbi | Dürbün. |
dürli | Türlü, çeşitli. |
düşek | 1. Döşek. 2. Yatak. |
düşlemek | Ara vermek, mola vermek. |
düşmek¹ | 1. İnmek. 2. Düşmek. 3. Anlamak, sezmek, farketmek. |
düşmek² | Suya girmek, yıkanmak. |
düşnükli | Açık, anlaşılır. |
düşündirilmek | Anlatılmak, açıklanmak. |
düşündirmek | Anlatmak, açıklamak. |
düşünje | 1. Düşünce, fikir. 2. Bilgi, malûmat. |
düşünmek | Anlamak, kavramak, bilmek. |
düşürmek¹ | 1. İndirmek. 2. İndirmek, boşaltmak. |
düşürmek² | Yıkamak, suya batırmak. |
düwme | 1. Düğme. 2. Kabarcık (suda). |
düwünçek | 1. Bohça, çıkın. 2. Düğüm, boğum. 3. Kavşak. |
düýe | Deve. |
düýn | Dün. |
düýp | 1. Dip. 2. Asıl, temel. 3. Kök. |
düýş | Düş, rüya. |
düz | Düz, düzgün, doğru. |
düzgün | 1. Sistem, düzen. 2. Kural. |
düzgün-tertip | Düzen, tertip, nizam, kural, kaide. |
düzlük | Doğruluk, dürüstlük. |
düzmek | Dizmek, sıralamak. |
düzülmek | 1. Dizilmek. 2. Toplanmak. |
düzüm-düzüm | Dizi dizi, saf saf. |
dymdyrslyk | 1. Sessiz sedasız. 2. Sessizlik, sükûnet. |
dymmak | Susmak, sesini çıkarmamak, sesini kesmek. |
dymyşmak | Hep birlikte susmak. |
dynç | 1. Tatil. 2. Sakin, rahat. |
dynç almak | Dinlenmek. |
dynmak | Kurtulmak, kendini kurtarmak. |
dyrmaşmak | Tırmanmak. |
dyrnak | 1. Tırnak. 2. Tırnak işareti. |
dyz | Diz. |
dyzamak | 1. Atılmak, yüklenmek. 2. Çalışmak, çabalamak. |
eçilmek | 1. Cömert davranmak, cömertlik etmek, vermek. 2. Çok olmak, bol olmak. 3. Ölçüyü kaçırmak. |
eda | Naz, işve, cilve. |
edebiýat | Edebiyat. |
edenli | Hamarat, becerikli, maharetli, yetenekli, kabiliyetli. |
edep | Edep, incelik, nezaket. |
edermen | Cesur, yürekli, yiğit. |
edil | 1. Tıpatıp, aynen, tıpkı. 2. Tam, iyice. 3. Güya, sanki. |
edilmek | Yapılmak, edilmek. |
edinmek | 1. Yapmak, hazırlamak. 2. Edinmek, temin etmek. |
efir | Hava boşluğu, yükseklik, hava. |
eger | Eğer. |
egilmek | Eğilmek. |
egin | 1. Omuz. 2. Üst, üst baş, sırt. |
egin-eşik | Üstbaş, elbise. |
egirmek | 1. Eğirmek. 2. Bir yere veya bir şeyin etrafına toplamak. |
eglenmek | Geç kalmak, gecikmek, vaktinde gelmemek. |
egmek | Eğmek. |
egri | Eğri. |
ejap | Utanma, hicap, haya. |
ejap etmek | Utanmak, haya etmek. |
eje | Ana, anne. |
ejiz | Güçsüz, âciz, zavallı. |
ejizlemek | Güçsüzleşmek, güçten düşmek, gücünü yitirmek. |
eken | İmiş. |
ekeni | İmiş. |
ekerançy | Çiftçi. |
ekilmek | Ekilmek. |
ekin | 1. Ekilen şey; ekin, sebze vb. 2. Tarla, ekili alan. 3. Ekme, ekiş. |
eklemek | Beslemek, bakmak, koruyup büyütmek. |
ekmek | 1. Ekmek, dikmek. 2. Kırmak, dağıtmak, işe yaramaz hâle getirmek. |
el | 1. El. 2. Kol. |
el bermek | 1. El ele vermek. 2. Anlaşmak, uzlaşmak. 3. El uzatmak. |
elbetde | Elbette, şüphesiz, kuşkusuz. |
elek | Elek. |
elenmek | 1. Titremek, sallanmak. 2. Sıkıntı/güçlük çekmek, ezilmek. |
elhenç | 1. Korkunç. 2. Sert, şiddetli. |
elin | 1. Eliyle. 2. Kendin, kendini. |
elli | Elli (sayı). |
elli-bizar | Bıkma, bezme. |
elmydam | Daima, sürekli, devamlı, hep. |
elmydama | bk. elmıdam. |
elpe-şelpelik | Varlıklı yaşama, güvenceli bir şekilde hayat sürme. |
eltmek | Götürmek, iletmek, teslim etmek. |
elwan | Açık kırmızı, kırmızı, kızıl. |
em | İlâç. |
em etmek | 1. Çare bulmak, derde deva bulmak, hastalığı iyileştirmek. 2. Islah etmek, iyi duruma getirmek. |
emdirmek | Emdirmek, emzirmek. |
emel | 1. Meslek, iş. 2. Hile, kurnazlık. |
emel etmek | 1. İş yapmak, çalışmak, yapmak, etmek. 2. Başarmak, becermek. 3. Hile yapmak. |
emeldar | Memur, görevli. |
emir | Emir, buyruk. |
emläk | Mülk. |
emma | Ama, ancak, fakat, lâkin. |
emme | Meme, göğüs (çocuk dilinde). |
emmek | Emmek. |
emr | bk. emir. |
emr etmek | 1. Emretmek, buyurmak. 2. Hükmetmek, hüküm sürmek. |
enaýy | İyi, güzel, muhteşem, harika, fevkalâde. |
ençe | bk. ençeme. |
ençeme | 1. O kadar, bu kadar, bunca. 2. Birçok. 3. Defalarca. 4. Nice. |
endik | 1. Alışkanlık, âdet, huy. 2. Beceri, eli yatkınlık, meleke. |
endik etmek | Alışkanlık hâline getirmek, âdet edinmek, alışmak. |
endiremek | Zangır zangır titremek. |
ene | 1. Ana, anne. 2. Baba anne, büyük anne, nine. |
ene-ata | Ana baba. |
eňek | Çene. |
eňek etmek | Mücadele etmek, uğraşmak, çabalamak. |
eňmek | 1. İnmek. 2. Azalmak, inmek. 3. Hücum etmek, saldırmak, atılmak, yüklenmek. 4. Koşarak gitmek, acele gitmek. |
eňremek | Ağlamak, göz yaşı dökmek. |
entek | Hâlen, şimdilik, henüz, daha, şimdi. |
epgek | Alevli sıcak, çok sıcak. |
epos | Destan. |
erbet | Kötü, fena. |
eremek | Erimek. |
eren | Ermiş, veli. |
eretmek | Eritmek. |
erik | Kayısı. |
erin | Dudak. |
erjel | Israrlı, azimli. |
erk | 1. İrade, arzu, istek. 2. Azim. |
erk etmek | 1. Dediği/dilediği her şeyi yaptırmak, hükmetmek. 2. Kendine hakim olmak. |
erkana | Hür, bağımsız, serbest, özgür. |
erkek | Erkek. |
erkin | Azat, hür, serbest, bağımsız, özgür. |
erkinlik | Hürriyet, hürlük, bağımsızlık, özgürlük, serbestlik. |
erte | bk. ertir. |
erteki | Masal. |
ertir | 1. Yarın, ertesi gün. 2. Sabah. |
esas | Esas, asıl. |
esasan | Esasen. |
esaslanmak | Dayanmak. |
esasy | Başlıca, esas, asıl. |
eser | Eser. |
esetmek | 1. Göz kulak olmak, bakmak, gözetmek. 2. Bakmak, görmek, seyretmek, izlemek. |
esger | Asker. |
esgerlik | Askerlik. |
esli | Epey, epeyi, epeyce, hayli, bir hayli. |
esse | Kat, misli. |
eşek | Eşek, merkep. |
eşidilmek | İşitilmek, duyulmak. |
eşik | 1. Elbise. 2. Örtü, kap. |
eşitmek | İşitmek, duymak. |
eşret | Mutlu yaşama. |
et | Et. |
etek | Etek. |
etmek | Yapmak, etmek. |
etýud | Etüt, inceleme, araştırma, ön çalışma, mütalâa, müzakere. |
eý | Aman, ey, hey, heyhat! |
eýe | 1. Sahip, mal sahibi. 2. Cin, şeytan. |
eýe bolmak | Sahip olmak, sahiplenmek, sahip çıkmak. |
eýerlemek | Eyerlemek. |
eýermek | Takip etmek, izlemek, (bir şeye göre) hareket etmek. |
eýgilik | İyilik, güzellik, hayır. |
eýlemek | Etmek, eylemek, yapmak. |
eýsem | 1. O zaman, o hâlde, öyleyse. 2. Yoksa. |
eýwan | Hol, sofa. |
eýýäm | 1. Artık. 2. Daha. 3. Çoktan, çoktan beri. |
ezilmek | Islanmak. |
eziz | Aziz, kıymetli, sevgili. |
Ezraýyl | Melek adı; Azrail. |
fabrik | Fabrika. |
forma | 1. Forma. 2. Şekil, biçim. 3. Kalıp. |
Fransuz | Millet adı; Fransız. |
front | Cephe (savaş). |
gaba | 1. Büyük, iri, kaba, şişkin, kalın. 2. Çok, fazla. |
gabamak | Çevirmek, kuşatmak. |
gabanmak | Kıskanmak. |
gabarçyk | 1. Nasır. 2. Vücudun su toplayan yeri, kabarcık. |
gabat | Karşı, karşı taraf. |
gabat gelmek | Karşılaşmak, rastlamak. |
gäbi azmak | Yoldan çıkmak, dengesi bozulmak, aklını yitirmek, çıldırmak. |
gabsa | 1. Kapı. 2. Kanat (pencere). |
gabyr | Kabir, mezar, sanduka. |
gaça durmak | Uzak durmak, uzaklaşmak. |
gaçmak | 1. Kaçmak. 2. Düşmek. |
gaçyrmak | 1. Kaçırmak. 2. Düşürmek. 3. Yitirmek. 4. Dökmek, damlatmak. |
gadam | 1. Adım. 2. Ayak. |
gadam basmak | 1. Ayak basmak. 2. Adım atmak, yürümek, hareket etmek, gitmek. |
gadam goýmak | 1. Ayak basmak. 2. Adım atmak, yürümek, hareket etmek. |
gadam urmak | 1. Ayak basmak. 2. Adım atmak, yürümek, hareket etmek. |
gadym | Çok önceki, çok eski, eski. |
gadymy | Eski, kadim. |
gadyr | 1. Saygı, hürmet. 2. Kıymet, değer. |
gadyr etmek | 1. Saygı duymak, saygı göstermek, hürmet etmek. 2. Değer vermek. |
gadyrdan | Kadirşinas, değerbilir. |
gadyrly | 1. Hürmetli, saygılı. 2. Kıymetli, değerli. |
gagşamak | Titremek. |
gahar | Öfke, hiddet, kızgınlık. |
gahar etmek | Öfkelenmek, hiddetlenmek, kızmak, sinirlenmek. |
gaharly | Kızgın, öfkeli. |
gahatlyk | 1. Kıtlık. 2. Azlık, seyreklik. |
gahryman | Kahraman, yiğit. |
gala | 1. Kale. 2. Şehir, köy. |
galam | Kalem. |
galapyn | 1. Çoğunluk, ekseriyet. 2. Çoğunlukla. |
galaýy | Kalaylı. |
galdyrmak | Bırakmak, alıkoymak. |
galdyrmak | Kaldırmak. |
galgamak | Hareket etmek, sallanmak. |
galgatmak | Hareket ettirmek, sallamak. |
galkan | Kalkan. |
galkmak | Kalkmak. |
galkynmak | 1. Kalkmak. 2. Yükselmek. |
galkyşmak | Birlikte kalkmak/yükselmek. |
galla | Tane, tohum, tahıl. |
galmak | 1. Kalmak. 2. Durmak, kalmak (yardımcı fiil). |
galmak | 1. Kalkmak. 2. Kalkmak, yükselmek, yükseğe çıkmak, uçmak. |
galpak | Küçük çocukların henüz kesilmemiş saçı. |
galplyk | Gerçek olmama, yalan, hile. |
galpyldamak | Üşümekten veya korkmaktan dolayı titremek. |
galtaman | Haramî, hırsız, haydut, eşkıya. |
galyň III | 1. Birkaç. 2. Bazı. |
galyň¹ | Kalın. |
galyň² | Başlık parası |
galyp | Kalıp. |
galyşmak | Birlikte kalmak. |
gam | Gam, kaygı, keder. |
gamçy urmak | Kamçıyla vurmak, kamçılamak. |
gamçylamak | Kamçılamak, kamçıyla vurmak. |
gämi | Gemi. |
gämik | Filiz, sürgün. |
gamyny iýmek | Sıkıntısını çekmek/duymak, endişesini taşımak. |
gamyş | Kamış, saz. |
gamza | Gamze, nazlı bakış, keskin bakış. |
gan | Kan. |
ganat | Kanat. |
ganat germek | 1. Kanat germek, korumak, himayesine almak. 2. Kanat germek, uçmak için hazırlanmak. |
ganat kakmak | Kanat çırpmak. |
gandym | Bir tür bitki. |
ganmak | Susuzluğu gitmek, kanmak. |
gant | Şeker. |
ganym | Düşman, hasım. |
gaňyrmak | 1. Eğmek, bükmek, kanırmak. 2. Sökmek, çıkarmak. |
gap | 1. Kutu. 2. Kap. |
gapak | Kapak, tıpa, tapa. |
gapan | Tuzak. |
gapdal | Böğür, yan. |
gapjyk | Cüzdan. |
gapma-garşylyk | Çelişki, zıtlık. |
gapmak | Kapmak. |
gapy | Kapı. |
gapyçy | Kapı bekçisi. |
gapyl | Gâfil, cahil, bilgisiz.2. Ansızın, birdenbire. |
gar | Kar. |
gara | 1. Kara. 2. Slûet, gölge, karaltı. 3. Dış taraf, dış görünüş. 4. İftira. 5. Kötü, uğursuz, sıkıntılı. |
gara gün | Sıkıntılı gün, ağır hayat şartlarının yaşandığı gün, kara gün, kötü gün. |
garabagyr | İyi kalpli, başkalarına yardıma hazır. |
garagol | Haşarı, yaramaz. |
garakçy | Yağmacı, haydut. |
garaköl | Astragan. |
garalmak | Kararmak. |
garaly | Kara erik. |
garamak | Bakmak. |
garamal | Büyükbaş hayvan. |
garamaňlaý | Talihsiz. |
garamat | 1. Günah, suç, kabahat. 2. İftira. |
garaňky | Karanlık. |
garaňkyramak | Kararmak. |
garaşmak | Beklemek, gözlemek. |
garaşsyz | Bağımsız. |
garawul | Bekçi, muhafız, nöbetçi. |
garaýyş | 1. Bakma, bakış. 2. Dünya görüşü. |
garaz | Sözün kısası, kısacası, nihayet. |
garbanmak | Bir şeyler atıştırmak, yemek. |
gardaş | Kardeş, birader. |
garga | Karga. |
garganmak | Beddua/kargış etmek, ilenmek. |
gargyş | Beddua, kargış, lânet. |
gark | |
gark etmek | Gark etmek, boğmak. |
garlawaç | Kırlangıç. |
garmak | Karmak, karıştırmak. |
garmon | Üstündeki düğmelere veya tuşlara basarak, metal dilcikleri titreme yoluyla çalınan körüklü, elde taşınabilir bir çalgı; akordeon. |
garnizon | Garnizon. |
garpyşmak | 1. Dalaşmak, ağız kavgası etmek. 2. Çarpışmak. 3. Kucaklaşmak, birbirine sarılmak. |
garpyz | Karpuz. |
garramak | Yaşlanmak, ihtiyarlamak. |
garratmak | Yaşlanmasına sebep olmak, ihtiyarlatmak, kocatmak, kocaltmak. |
garry | İhtiyar, yaşlı. |
garrylyk | İhtiyarlık, yaşlılık. |
garsak | Soluk kahverengi, karnı beyaz tüylü, kısa kulaklı, postundan kürk yapılan bir memeli türü; karsak. |
garşy almak | Karşılamak. |
garşy gitmek | Karşı koymak, direnmek. |
garşy-garşy | Ters ters. |
garşy¹ | 1. Karşı. 2. Ters. |
garşy² | Her zaman, sürekli, hep, sık sık, tekrar tekrar. |
garşylamak | Karşılamak. |
gartaň | Yaşlanmaya başlayan, yaşlanan, yaşlı, ihtiyar. |
garylmak | Karılmak, karıştırılmak. |
garyn | Karın. |
garyndaş | Akraba. |
garynja | Karınca. |
garyp | Fakir, yoksul, garip. |
garyp-gasar | Fakir, yoksul, fakir fukara. |
garypçylyk | Fakirlik, yoksulluk. |
garyşmak | Karışmak. |
gasyn | 1. Kıvrım. 2. Kırışık, buruşuk. |
gaş | 1. Kaş. 2. Karşı, ön. |
gat | Kat, tabaka. |
gatbar-gatbar | Katmer katmer, kat kat. |
gatmak | Katmak, ilâve temek. |
gatnamak | Sürekli gidip gelmek. |
gatnaşyk | İlişki, bağlantı. |
gaty | 1. Katı, sert, pek, tıkız. 2. Pek, çok. 3. İyi, iyice. |
gaty görmek | Gücenmek, darılmak, kırılmak. |
gaty gülmek | Kahkahayla gülmek, yüksek sesle gülmek. |
gatyk | Yoğurt. |
gatyşmak | Karışmak, karılmak, katılmak. |
gawun | Kavun. |
gäwür | Gâvur. |
gaý | 1. Tipi, güçlü/dondurucu soğuk, fırtına. 2. Savaş, harp. |
gaýa | Kaya. |
gaýga batmak | Kaygılanmak, kederlenmek, tasalanmak, gamlanmak, kedere bürünmek. |
gaýga gitmek | Kedere bürünmek, kederlenmek. |
gaýgy | Kaygı, keder, dert, sıkıntı, üzüntü, gam. |
gaýgy-gam | Kaygı, keder, üzüntü. |
gaýgy-gussa | Kaygı, keder, gam. |
gaýgy-hasrat | Kaygı, keder, elem. |
gaýgyrmak | Esirgemek, acımak. |
gaýmak | Kaymak, hızlıca gitmek. |
gaýmak | Kaymak (sütteki). |
gaýmalaşmak | Telâşla oraya buraya koşmak, koşuşturmak. |
gaýnamak | Kaynamak, pişmek. |
gaýnatmak | Kaynatmak, pişirmek. |
gaýra | 1. Kuzeydoğu. 2. Arka, geri, art, iz. |
gaýrat | 1. İrade. 2. Azim, gayret. 3. Cesaret. |
gaýrat etmek | Gayret etmek, çalışmak. |
gaýratly | 1. Gayretli. 2. Cesaretli, yürekli. |
gaýry | Başka, gayrı, diğer. |
gaýta | 1. Tekrar. 2. Geri. |
gaýtalamak | 1. Tekrar etmek, tekrarlamak. 2. Yeniden belirmek, tazelemek (yara, hastalık vb.). |
gaýtalanmak | 1. Tekrar edilmek, tekrarlanmak. 2. Yeniden ortaya çıkmak, tazelenmek (hastalık, yara vb.). |
gaýtarmak | 1. Geri çevirmek, defetmek. 2. Geri koymak. |
gaýtmak | Dönmek, geri dönmek. |
gaýyk | Kayık, sandal. |
gaýym | 1. Dayanıklı, sağlam, sıkı. 2. Sebatlı, yılmaz. 3. Rahat. 4. Elverişli, uygun, müsait. |
gaýyp | Kayıp. |
gaýyp bolmak | Kaybolmak, yitmek. |
gaz | Kaz. |
gaz | 1. Gaz. 2. Hava gazı. |
Gazak | Kazak. |
gazal | Gazel. |
gazan | Kazan. |
gazanmak | Kazanmak. |
gazap | Gazap, öfke, hiddet, kızgınlık. |
gazap etmek | Kızmak, öfkelenmek, hiddetlenmek. |
gazet | Gazete. |
gazly | Gazlı. |
gazly suw | Gazoz. |
gazmak | Kazmak, eşmek. |
gazy | Sulama kanallarını, arkları kazma işi; kanal kazma. |
gazyk | Kazık. |
gazylmak | Kazılmak, eşilmek. |
geçi | Keçi. |
geçirilmek | 1. Geçirilmek. 2. Yapılmak. |
geçirmek | Geçirmek. |
geçmek | 1. Geçmek. 2. Bağışlamak (suç, günah). 3. Girmek, katılmak. |
geçmiş | 1. Geçmiş. 2. Geçmiş, olmuş, bitmiş. |
gedaý | Dilenci. |
gedem | Mağrur, gururlu, kibirli. |
gelin | Gelin. |
gelinlik | Gelinlik. |
geliş | Gelme, geliş. |
geljek | Gelecek, istikbal. |
gelmek | 1. Gelmek. 2. (Meydana) gelmek. |
gelneje | Yenge. |
gelşik | Yakışık, yaraşık, güzel görünme. |
gemirmek | Kemirmek. |
geň | Hayret verici, şaşırtıcı, tuhaf. |
genç | Servet, zenginlik. |
general | General. |
geňirgenmek | Birine veya bir şeye şaşırmak. |
geňsi | 1. Mükemmel, şahane, nefis, enfes, iyi, güzel, fevkalâde. 2. Bir hoş, garip, tuhaf, şaşırtıcı. |
geolog | Jeolog, jeoloji uzmanı/mühendisi. |
gep | Söz, lâf. |
geplemek | Konuşmak, söylemek, bahsetmek. |
gepleşmek | Konuşmak, sohbet etmek, fikir alış verişinde bulunmak. |
gepletmek | Konuşturmak, söyletmek. |
gerçek | Yiğit, babayiğit, cesur. |
gerden | Omuz. |
gerek | Gerek, lâzım, gerekli, lüzumlu. |
gerek bolmak | Gerekmek, ihtiyaç olmak, gerek duyulmak. |
geriş | 1. Sıradağ(lar). 2. Sırt, bel. |
germek | Germek, açmak, genişletmek. |
getirmek | 1. Getirmek. 2. Sıralamak, peş peşe söylemek. |
geýilmek | Giyilmek. |
geýim | Elbise, giysi, kıyafet. |
geýim-gejim | Giyim kuşam, üstbaş. |
geýmek | Giymek. |
gezek | 1. Kere, defa, kez. 2. Sıra. |
gezmek | Gezmek. |
giç | Geç, geç vakit. |
gidermek | 1. Aldırmak, kaptırmak. 2. Gidermek, ortadan kaldırmak. |
gije | Gece, geceleyin. |
gije-gündiz | Gece gündüz. |
gijemek | Kaşınmak. |
giň | 1. Geniş, ferah (yer). 2. Geniş, dolgun (vücut). |
giňemek | Genişlemek. |
giňlik | Genişlik. |
giriftar | Tutulma, yakalanma. |
girmek | 1. Girmek. 2. Bürünmek, bir şeyin şekline girmek. |
gitmek | 1. Gitmek. 2. Dünyadan göçmek, ölmek. |
gizlemek | Gizlemek, saklamak. |
gizlenmek | Gizlenmek, saklanmak. |
gizlin | 1. Gizlice, gizli olarak. 2. Gizli, için için. |
goç | Koç. |
goç ýigit | Bahadır, koç yiğit, gerçek yiğit. |
goçak | Büyük, iri. |
goh | Hayhuy, bağrışma, çığrışma, hırgür. |
goja | 1. İhtiyar, yaşlı, koca. 2. Üstünden çok yıl, asır geçmiş olan; eski, yaşlı. |
gojamaan | Üstünden çok yıl, asır geçmiş olan; eski, yaşlı. |
gol | Büyük kum tepeleri arasında bulunan ve uzayıp giden çukurluk. |
gol | 1. El. 2. Kol. 3. Dal (ağaç). |
golaý | Yakın. |
golça | 1. Bakraç, kova. 2. Testi. |
goldamak | Birini desteklemek, kollamak. |
goldaw | Destek, yardım, himaye. |
goldaw bermek | Yardım etmek, desteklemek, destek vermek, himaye etmek. |
gom | 1. Şiddetli fırtına yüzünden denizde meydana gelen büyük/güçlü dalga. 2. Fırtına. |
gonmak | Konmak, oturmak, yerleşmek. |
goňşy | Komşu. |
goňur | Boza çalan kahverengi. |
gopmak | 1. Kopmak. 2. Ayağa kalkmak, türemek. 3. Kırılmak. |
gor | Kor. |
goramak | Korumak. |
goraýjy | Koruyucu. |
gorka | Korka korka, korkarak. |
gorkmak | Korkmak. |
gorkuly | Korkulu, korkunç. |
gorkuzmak | Korkutmak, ürkütmek. |
gorky | Korku. |
gorp | Hendek, çukur, obruk. |
goş | Mal, eşya, öteberi, pılı pırtı. |
goşa¹ | Çift, çifte, çatal. |
goşa² | Av tüfeği, çifte. |
goşalamak | 1. Çiftleştirmek. 2. Çiftlemek. |
goşar | Bilek. |
goşawuçlamak | Ellerini birleştirip iki avucuyla almak, avuçlamak. |
goşgy | Şiir. |
goşmak | 1. Katmak, eklemek, ilâve etmek. 2. Düzmek, yazmak (şiir). |
goşulmak | Katılmak, beraber olmak. |
goşun | Ordu. |
gowa | Kova. |
gowaça | Kendisinden pamuk toplanan bitki; pamuk. |
gowak | Kovuk. |
gowga | 1. Gürültü, patırtı. 2. Hırgür, kavga. |
gowşatmak | 1. Gevşetmek, zayıflatmak. 2. Gücünü azaltmak. |
gowşurmak | 1. Sunmak. 2. Götürmek, iletmek, ulaştırmak, kavuşturmak. |
gowulaşmak | İyileşmek, düzelmek. |
gowy | İyi, güzel. |
gowzatmak | 1. Küçültmek. 2. Azaltmak. 2. Boşaltmak. |
goýbermek | Serbest bırakmak, salıvermek. |
goýmak | Koymak, bırakmak. |
goýun | Koyun. |
goza | Koza. |
gozgamak | Kurcalamak, karıştırmak, deşmek. |
göç | 1. Göç. 2. Hareket, manevra. |
göçgün | 1. Heyecan. 2. Öfke. 3. Sıcak, kızgınlık, hararet. |
göçgünli | 1. Heyecanlı. 2. Gürültülü, patırtılı, şamatalı, tantanalı. 3. Fırtınalı. 4. Öfkeli. |
göçmek | 1. Göçmek, hareket etmek, hareketlenmek. 2. Patlamak, ateşlenmek. |
gögerçin | Güvercin. |
gögümtil | Mavimsi. |
gök | 1. Gök, gök yüzü. 2. Gök, mavi. 3. Yeşil. 4. Çakır (göz). 5. Sebze. |
gömmek | 1. Gömmek. 2. Bir şeyin üzerini örtmek/kapatmak. |
gömülmek | Gömülmek; kum, toprak vb. şeylerle üstü örtülmek. |
göndermek | Göndermek. |
gönenmek | Gönenmek, tadını çıkarmak, zevk almak. |
gönezlik | Maya. |
göni | Doğru, düz, dik, direk, ok gibi. |
gör | Kabir, mezar. |
görä | Göre. |
göreç | Göz bebeği. |
göreş | 1. Güreş. 2. Mücadele, savaş. |
göreş tutmak | 1. Güreşmek, güreş tutmak. 2. Mücadele etmek, savaşmak. |
göreşmek | 1. Güreşmek, güreş tutmak. 2. Mücadele etmek, savaşmak. |
görgi | Cefa, sıkıntı, eziyet. |
görgüli | Çilekeş, çok çile çekmiş kimse. |
görip | Kıskanç, hasetçi. |
görk | 1. Güzellik, yüz güzelliği. 2. Süs, ziynet, güzel görünüş. |
görkeziji | Gösterici, gösteren. |
görkezmek | Göstermek. |
görmegeý | Güzel, alımlı, çekici, zarif, yakışıklı. |
görmek | 1. Görmek. 2. Bakmak. |
görnüş¹ | 1. Görünüş. 2. Manzara. |
görnüş² | 1. Şekil, biçim. 2. Tür, çeşit. |
görnüş³ | Sahne, perde. |
görülmek | 1. Görülmek. 2. Anlaşılmak. |
görünmek | Görünmek. |
görüşmek | 1. Görüşmek. 2. Tokalaşmak. |
gös-öni | Dosdoğru. |
göterilmek | 1. Kaldırılmak, yükseltilmek, uçurulmak. 2. Taşınmak. |
götermek | 1. Kaldırmak, yükseltmek, uçurmak. 2. Taşımak. |
göwher | İnci, gevher. |
göwnemek | 1. Razı olmak. 2. Kabul etmek. |
göwre | 1. Gövde, vücut. 2. Cüsse, endam. |
göwreli | Gebe, hamile. |
göwün | 1. Gönül, yürek. 2. Can. |
göwün açmak | Eğlenmek, keyif sürmek. |
göwün götermek | 1. Şevk vermek şevklendirmek. 3. Coşturmak, uçurmak. |
göwünlik bermek | Teselli/moral vermek. |
göwüs | Göğüs. |
göýä | Güya, sanki, sözde. |
göýdük | Cılız, sıska. |
göz | Göz. |
göz aýlamak | Göz gezdirmek, bakınmak. |
göz bolmak | Bakmak, gözetmek. |
göz öňüne gelmek | Göz önüne gelmek, canlanmak. |
göz ýetirmek | Anlamak, kavramak, sezmek. |
gözbaş | 1. Kaynak (ışık, ilham vb.). 2. Kaynak (su). 3. Kaynak, köken. |
gözden gizlemek | Saklamak, gizlemek, örtmek. |
gözden ýitmek | Gözden kaybolmak, görünmez olmak. |
göze ilmek | Göze ilişmek, görünmek. |
gözel | 1. Güzel. 2. Mamur, bayındır. |
gözellik | Güzellik. |
gözleg | 1. Arama, araştırma, keşif. 2. İstek, arzu, heves, dilek, özlem. |
gözlemek | 1. Gözlemek, bakmak. 2. Aramak, izlemek. |
gözli kör | İyiyi kötüden ayıramayan, düşüncesiz, cahil. |
gözýaş | Göz yaşı. |
gözýetim | Ufuk. |
guçmak | Kucaklamak, sarmak. |
gudrat | 1. Kudret, güç. 2. Mucize. 3. Zor, bin bir güçlük. 4. Hız. |
guduz açmak | Kudurmak. |
gujak | Kucak. |
gujak açmak | Kucak açmak. |
gujaklamak | Kucaklamak. |
gujaklaşmak | Kucaklaşmak. |
gul | Kul, köle. |
gulak | 1. Kulak. 2. Tetik (tüfek). 3. Küçük su kanalının yana çevrildiği yerdeki büküm. |
gulak asmak | Dinlemek, kulak vermek. |
gulak salmak | 1. İtaat etmek, dinlemek. 2. Dinlemek, kulak vermek. |
gulluk | 1. Çalışma, iş, görev. 2. Hizmet. 3. Kulluk, kölelik. |
gulluk etmek | 1. Çalışmak, görev yapmak. 2. Hizmet etmek. |
gulpak | Zülüf, kâkül. |
gum | 1. Kum, kumu çok olan çöllük yer. 2. Toprak, toz. |
gumak | Kumsal, kumluk yer. |
gumgukluk | Çok sessiz. |
gumly | 1. Kumlu, kumu bol olan. 2. Çöllü; çölde oturan, çölde yaşayan. |
gumry | Kumru. |
gumursa | Karınca. |
gunça | Gonca. |
gural | Cihaz, alet, araç. |
guramak | Kurumak. |
guramak | 1. Kurmak. 2. Organize etmek, düzenlemek. |
gurban | Kurban, kurbanlık. |
gurban bolmak | Kurban olmak, kendini feda etmek. |
gurban etmek | Kurban etmek. |
Gurhan | Kur’ân. |
gurjak | İnsana/hayvana benzer çocuk oyuncağı. |
gurmak | 1. Kurmak. 2. Yapmak, inşa etmek. |
gurp | 1. Güç, kuvvet. 2. Mal, mülk, varlık. |
gursak | Göğüs, sine. |
gurulmak | Kurulmak. |
gurultaý | 1. Kongre, kurultay. 2. Toplantı. |
gury¹ | Kuru. |
gury² | Boş, nafile. |
gussa | Elem, tasa, kaygı, gam, üzüntü, keder. |
gussalylyk | Kederlilik. |
guş | Kuş. |
guşluk | Kuşluk, kuşluk vakti. |
gutarmak | 1. Bitmek, sona ermek. 2. Bitirmek, sona erdirmek. 3. Kurtarmak. |
gutlag | Kutlama, tebrik. |
gutlamak | Kutlamak, tebrik etmek. |
gutly | Kutlu. |
guw | Kuğu. |
guwanç | 1. Kıvanç, gurur, iftihar. 2. Sevinç. |
guwandyrmak | 1. Sevindirmek. 2. Müjdelemek. |
guwanmak | 1. Kıvanmak, iftihar etmek, gurur duymak, kıvanç duymak, övünmek. 2. Sevinmek. |
guýmak | 1. Dökmek. 2. Çiselemek, serpmek. |
guýruk | Kuyruk. |
guýulmak | Dökülmek. |
guýy | Kuyu. |
guzy | Kuzu. |
güberilmek | 1. Şişmek, kabarmak. 2. Kibirlenmek, böbürlenmek. |
gübürdetmek | Gürültü çıkarmak. |
güjeňlemek | Göstermek, sergilemek, ortaya koymak. |
güjüm | Dalları ince, gür yapraklı, meyvesi olmayan büyük bir ağaç. |
gül | 1. Çiçek. 2. Gül. |
gülaby | Dışı ağ gibi benek benek, sarı renkli, etli bir kavun türü. |
gülälek | Yazın kırlarda, özellikle ekin tarlalarında yetişen, kırmızı ve büyük çiçekli bir bitki; gelincik. |
güldürmek | Güldürmek. |
gülgün | Kırmızı, kızıl, gül renkli, gül renginde. |
güllemek | Çiçek açmak, çiçeklenmek. |
gülmek | Gülmek. |
gülümsiremek | Gülümsemek. |
gülzar | Gül bahçesi. |
güman | Şüphe, kuşku. |
gümra | Bir şeyle aşırı derecede ilgilenme. |
gün | 1. Gün. 2. Güneş. |
gün görmek | Geçimini sağlamak, yaşamak için gerekenleri temin etmek, yaşamak. |
günä | 1. Günah. 2. Suç, kabahat. |
günbatar | Batı. |
günde | Her gün, daima, hep. |
gündiz | Gündüz. |
gündogar | Doğu. |
güneş | Güneş. |
güňleç | Boğuk. |
günorta | 1. Güney. 2. Öğle (vakti). |
günortan | Öğle, öğleyin. |
gür | Gür. |
gürlemek | Konuşmak, bahsetmek. |
gürleşmek | Fikir alış verişinde bulunmak, sohbet etmek, konuşmak. |
gürrüň | Sohbet, konuşma. |
gürsüldemek | 1. Çarpmak. 2. Gümbürdemek. |
güwä geçmek | Delil olmak, şahitlik etmek. |
güýç | Güç, kuvvet. |
güýçlendirmek | Güçlendirmek, gücünü arttırmak. |
güýçlenmek | Güçlenmek, gücü artmak. |
güýçli | Güçlü, kuvvetli. |
güýjelmek | Artmak, yoğunlaşmak, şiddetlenmek, hızlanmak. |
güýlünmek | 1. Kırkılmak ya da kesilmek için dört ayağı bağlanmak. 2. Kıvrılıp yatmak. |
güýmemek | Oyalamak, meşgûl etmek, eğlemek. |
güýz | Güz, son bahar. |
güzer | Geçit. |
gybat | Gıybet, dedikodu. |
gybatkeş | Dedikoducu, dedikodu/gıybet eden. |
gygyrmak | Bağırmak, seslenmek, çağırmak. |
gyjak | Perdesiz ve üç telli bir çalgı aleti. |
gyjyt bermek | Sitem etmek, kınamak, yüzüne vurmak. |
gykylyk | 1. Velvele, zırıltı, gürültü. 2. Yaygara. |
gyl | Kıl. |
gylaw | 1. Öfke, sinir. 2. (Kesici/delici) uç, ağız. |
gylaw almak | 1. Yaptığı bir iş rast gidince şımarmak, ne yapacağını şaşırmak. 2. Keyiflenmek, keyif çatmak. |
gylawly | Hevesli, istekli, şevkli. |
gylyç | Kılıç. |
gylyk | Davranış, huy, seciye, tıynet, kisve, görünüş. |
gylyk-häsiýet | Karakter, davranış, huy. |
gymmat | 1. Kıymetli, değerli. 2. Kıymet, değer. 3. Pahalı. |
gyn | Kın. |
gyňaç | Baş örtüsü. |
gynanç | Keder, üzüntü. |
gynançly | 1. Kederli, üzüntülü, dertli. 2. Acıklı. |
gynanmak | Kahırlanmak, tasalanmak, kederlenmek, üzülmek. |
gyňyr | 1. Öfkeli, kızgın, hırçın. 2. Zalim. |
gypyşmak | Birbirine göz kırpmak. |
gyr | Kır (renk). |
gyr | Kır, bozkır, step. |
gyra | Kenar. |
gyran | Bir para birimi. |
gyraw | Kırağı. |
gyrgyn | Kıyım, toplu ölüm. |
gyrgynçylyk | Katliam. |
Gyrgyz | Kırgız. |
gyrmak | Yok etmek, öldürmek. |
gyrmyldamak | Kımıldamak, kıpırdamak, hareket etmek. |
gyrmyzy | Al, kırmızı, kızıl. |
gyrylmak | Kırılmak, hep birlikte ölmek, büsbütün yok olmak. |
gysga | Kısa. |
gysgaldylmak | Kısaltılmak. |
gysganç | Cimri. |
gysganmak | Esirgemek, acımak, kıyamamak. |
gysmak | 1. Kısmak. 2. Sıkmak, sıkıştırmak. 3. Sıkıntı vermek, eziyet/işkence etmek. |
gyssamak | Acele ettirmek, sıkıştırmak. |
gyssanmak | Çabuk davranmak, acele etmek, acelesi olmak. |
gysymlamak | Eliyle sıkıp tutmak, avuçlamak. |
gyş | Kış. |
gyt | Kıt, çok az bulunan, nadir. |
gyýa | Eğri, yamuk, bükük. |
gyýçak | Sivri, keskin. |
gyýmak | Kıymak, esirgememek, feda etmek. |
gyýylmak | 1. Kıyılmak, dilinmek, keskin bir şeyle kesilmek. 2. Çatlamak. |
gyz | Kız. |
gyzarmak | Kızarmak. |
gyzartmak | Kızartmak. |
gyzgyn | Sıcak, kızgın. |
gyzma | Asabî, hırçın, kızgın, öfkeli. |
gyzmaç | Asabî, hırçın, kızgın, öfkeli. |
gyzmaçlyk | Asabîlik, hırçınlık, kızgınlık. |
gyzmak | 1. Kızmak, ısınmak. 2. Kızmak, öfkelenmek. 3. Kızışmak, hızlanmak, hareketlenmek. |
gyzykly | İlginç, enteresan. |
gyzyl¹ | Kırmızı, kızıl, al. |
gyzyl² | Altın. |
hä | Evet, ha. |
habar | Haber. |
habar almak | Haber almak, bilgilenmek. |
habar bermek | Haber/bilgi vermek, bildirmek, bilgilendirmek. |
habarlaşmak | Haberleşmek. |
habarly | Haberli, haberdar. |
haçan | Ne zaman. |
hak¹ | 1. Doğru, gerçek, hak, hakikat. 2. Doğrusu. |
Hak² | Allah, Hak. |
hakda | bk. hakında. |
häkim | Hükümdar, yurt sahibi, hakimiyet sahibi. |
haklamak | Ödemek, hakkını vermek, yerine getirmek. |
hakykat | Hakikat, gerçek. |
hakykatdan | Hakikaten, gerçekten. |
hakyky | Hakikî. |
hakyna tutmak | Kiralamak. |
hakynda | 1. Hakkında. 2. Konuda, konusunda. |
hal | Hâl, durum, vaziyet. |
halal | 1. Helâl. 2. Saf, temiz. 3. Gerçek, doğru, hakikî. 4. Kanunî. |
halamak | Beğenmek, hoşlanmak. |
halas | Halâs, kurtulma, kurtuluş. |
halas edilmek | Kurtarılmak. |
halas etmek | Kurtarmak. |
halat | 1. Giyecek, elbise. 2. Önlük. 3. Hediye, armağan. |
häli-häzir | Şimdi, bu gün, hâlen, şu anda. |
häli-şindi | Tekrar tekrar, arka arkaya, arasını kesmeden, devamlı, sık sık. |
halk | Halk. |
hälki | Evvelki, önceki. |
halta | Çuval, torba. |
halwa | Helva. |
haly | Halı. |
halypa | 1. Usta. 2. Üstat. 3. Dost, ahbap, arkadaş. |
halys | Halis, katışıksız, saf. |
ham | Deri. |
ham hyýal | Ham/kuru hayal, boş arzu. |
hamala | Sanki, sözde, güya. |
hamana | bk. hamala. |
han | 1. Han, hakan. 2. Birine sevgiyle hitap ederken söylenen söz. |
hana | 1. Mecra, yatak, yuva, hane, göz. 2. Kozanın bir parçası, gözü, hanesi, yuvası (pamuk için). |
hanjar | Hançer. |
hantamalyk | Dileme, umma, bekleme, isteme. |
hany¹ | Hani, nerede. |
hany² | Hadi, haydi. |
hanym | Hanım, bayan. |
har | Değersiz, aşağı, hor. |
har bolmak | Değeri gitmek, gözden düşmek. |
har etmek | 1. Hafife almak, küçümsemek. 2. Hiçe saymak, görmezden gelmek. |
haraba | Harabe, yıkıntı. |
haram | Haram. |
haram bolmak | Haram olmak. |
haraý | Yardım. |
haraý etmek | Yardım etmek. |
harby | 1. Askerî. 2. Savaş. |
harçlamak | Harcamak, sarf etmek. |
harçlyk | Harçlık. |
harlamak | Hırlamak. |
harlatmak | Hırlatmak. |
harman | Harman. |
haryt | Mal. |
has | Çok, pek, daha, iyice. |
hasa | Asa, baston. |
hasap | Hesap. |
hasap etmek | Hesap etmek, düşünmek, tasarlamak. |
hasap-hesip | Hesap kitap. |
hasaplamak | Hesaplamak. |
hasaplanylmak | Hesaplanılmak. |
häsiýet | Huy, tabiat, karakter. |
häsiýetlendiriş | Nitelendirme, vasıflandırma. |
häsiýetlendirmek | Vasıflandırmak, nitelendirmek. |
hasrat | Acı, keder, elem. |
hasyl | Ürün, mahsul. |
hat | 1. Mektup. 2. Yazı, not, kayıt. |
hata | Hata, kusur, yanılgı. |
hata etmek | Hata etmek, yanılmak. |
hatar | 1. Hiza, sıra, dizi, saf. 2. Bir arada bulunan evler, sıra sıra evler. 3. Hayvan veya taşıt dizisi; katar. |
hatar-hatar | 1. Katar katar. 2. Saf saf, dizi dizi. |
hatda | 1. Hatta. 2. Bile. |
hatyr | 1. Hatır, gönül. 2. Saygı, hürmet. |
hatyr etmek | Hürmet etmek, saygı göstermek. |
hatyra | 1. Hatır. 2. Anı, hatıra. |
hatyrjem | Sakin, dingin, telâşsız, endişesiz. |
hatyrjem bolmak | Sakin olmak, endişelenmemek. |
hawa | Evet, tabiî, elbette. |
haýal | Hızlı değil, yavaş, ağır. |
haýal etmek | Gevşek davranmak, yavaş hareket etmek. |
haýat | Avlu, duvarla çevrilmiş bahçe. |
haýbat | Tehdit, gözdağı. |
haýbat atmak | 1. Çatmak, sataşmak. Tehdit etmek, gözdağı vermek. |
haýbatly | Heybetli. |
haýdamak | 1. Çabuk davranmak, hızlı hareket etmek, çabuk gitmek. 2. Hızlı yürümek, koşmak. |
haýp | 1. Yazık. 2. Beyhude, boş yere. |
haýpy gelmek | Acımak. |
haýran | 1. Şaşırma, şaşkına dönme, şaşırıp kalma. 2. Hayran. |
haýran etmek | 1. Hayran etmek, büyülemek. 2. Şaşırtmak. |
haýran eýlemek | 1. Hayran etmek, büyülemek. 2. Şaşırtmak. |
haýran galmak | 1. Hayran kalmak, büyülenmek. 2. Şaşmak, şaşırmak. |
haýsy | Hangi. |
haýwan | Hayvan. |
haýyn | Hain. |
haýyp | bk. hayp. |
haýyr | Hayır, iyilik. |
haýyş | İstirham, rica, temenni. |
haýyş etmek | Rica etmek. |
hazan | Hazan, güz. |
häzir | 1. Hâlen, hâlihazırda, şu anda, bu gün. 2. Az önce, demin, yeni. |
hazyna | Hazine, define. |
hekaýa | Hikâye. |
hekim | Hekim, doktor. |
heläk | Helâk, ölme, yok olma. |
heläk bolmak | Ölmek, helâk olmak, yok olmak. |
heläk etmek | 1. Öldürmek, helâk etmek, yok etmek. 2. Boş yere çalıştırmak, eziyet etmek, azap çektirmek. |
hem | Bile, dahi, de, da. |
hemişe | Devamlı, daima, sürekli, hep. |
hemişelik | Devamlılık, daimîlik, süreklilik. |
hemle | 1. Tehdit. 2. Hücum. |
hemme | 1. Herkes. 2. Her, bütün, hep. |
hemmesi | Hepsi. |
hemra | Yoldaş, arkadaş, dost, sırdaş. |
heň | Hava, melodi, nağme, güzel ses. |
heniz | 1. Henüz, daha, şu ana kadar. 2. Hâlâ, şu anda. |
hepde | Hafta. |
her | Her, hep. |
her haýsy | Her biri. |
her kes | Herkes. |
her kim | 1. Herkes. 2. Herhangi bir kimse. |
her kimse | 1. Herkes. 2. Hangi kişi, kim. |
heran-haçan | 1. Her zaman, sürekli, hep. 2. Ne zaman. |
hereket | Hareket, kıpırdı, kımıltı. |
hereket etmek | Hareket etmek, kımıldamak, kıpırdamak. |
hersi | Her biri. |
heser | Heyecan, coşkunluk, coşku. |
hesip | Başkalarından üstün yanları olan kimse; seçkin, mümtaz. |
hesret | Acı, keder, elem. |
heý | Hey! |
hezil | 1. İlginç, enteresan. 2. Çok iyi. 3. Zevk, haz, keyif, neşe. |
hezzet | Saygı, hürmet. |
hezzet-hormat | Saygı, hürmet. |
hiç | 1. Hiç. 2. Hiçbir zaman, aslâ. |
hiç haçan | Hiçbir zaman, aslâ. |
hiç haýsy | Hiçbiri, hiçbir. |
hiç kes | Hiç kimse, hiçbir kimse. |
hiç kim | Hiç kimse, hiçbir kimse. |
hiç kimse | Hiç kimse, hiçbir kimse. |
hiç zat | Hiçbir şey. |
hijran | Hicran, ayrılık. |
hil | 1. Şekil, biçim. 2. Çeşit, tür. |
Hindi | Hint. |
Hindistan | Hindistan. |
hiňlenmek | Mırıldanmak. |
ho | 1. Bu, şu, o. 2. İşte. |
hojalyk | Ekonomi. |
hojaýyn | 1. Sahip, malik. 2. (Ev) sahibi. 3. Patron. 4. Ağa, bey. |
hol | 1. Şu, bu, o. 2. İşte. |
hopukmak | 1. Tıkanmak, nefes nefese kalmak, bunalmak, boğulmak, sıkışmak. 2. Korkmak, ürkmek, yılmak. |
hor | Zayıf, cılız, kuru. |
hor bolmak | Eziyet çekmek. |
hor etmek | Eziyet etmek, sıkıntı çektirmek. |
horjun | Heybe, torba. |
horlamak | 1. Eziyet etmek, sıkıntı vermek. 2. Zayıf düşürmek, zayıflatmak. |
horlanmak | Horultulu ses çıkarılmak, horlanmak. |
hormat | Hürmet, saygı. |
hormat etmek | Hürmet etmek, saygı göstermek. |
hormat goýmak | Hürmet göstermek, saygı duymak. |
hossar | 1. Akraba, hısım. 2. Birinin malını yöneten kimse; vasi. |
hoş | 1. Hoş, iyi, güzel. 2. Tamam, peki. |
hoşal | Memnun, mutlu. |
hoşal bolmak | Memnun olmak, mutluluk duymak. |
hoşlaşmak | Vedalaşmak. |
hoşlaşyk | Veda. |
hoşniýet | İyi niyet. |
howa | Hava (meteorolojiyle ilgili olan). |
howalanmak | Havalanmak, coşmak. |
howandar | Destekçi, yardımcı, yardım eden. |
howatyr | Evham, şüphe, kuşku. |
howatyr etmek | Şüphelenmek, kuşkulanmak. |
howlamak | Şüphelenmek, kuşkulanmak, endişelenmek, endişeye kapılmak, telâşlanmak. |
howlukmak | Acele etmek, çabuk davranmak, telâşlanmak. |
howly | Avlu. |
howp | Korku. |
howsala | Endişe, evham, kuşku, şüphe. |
howur | Sıcaklık, hararet, ısı. |
howuz | Havuz. |
hödür | İkram, sunma, verme. |
hödür edilmek | İkram edilmek, sunulmak, verilmek. |
hödür etmek | İkram etmek, sunmak, vermek. |
hödürlemek | İkram etmek, sunmak. |
hökman | Kesinlikle, mutlaka, muhakkak. |
hökmünde | Hükmünde. |
höküm | 1. Emir. 2. Hüküm. |
höküm etmek | Hükmetmek. |
hökümet | Hükümet. |
hökümli | Hakim, söz geçiren, hükmeden. |
hörek | Yemek, yiyecek, gıda. |
höwes | Heves, arzu, istek. |
höwes etmek | Heves etmek, arzulamak, istemek. |
höwür | Yoldaş, dost, arkadaş, ahbap. |
höwür bolmak | Yoldaş olmak. |
höwürdeş | Yoldaş, arkadaş. |
höwürtge | Yuva. |
Hudaý | Allah, Hüda. |
hudaýýoly | Allah için kesilen kurban. |
hukuk | Hukuk, hak. |
hum | Büyük testi, küp. |
hurma | Hurma. |
husytlyk | Cimrilik, pintilik. |
huş | Akıl, şuur. |
hut | 1. Asıl, tam. 2. Kendi, bizzat. |
hut özi | Kendi, kendisi, bizzat kendi. |
huzur | Karşı, ön, huzur, kat. |
hüjüm | 1. Hamle, hücum, baskın, saldırı, taarruz. 2. Atılım, çaba. |
hüjüm edilmek | Hücum edilmek, saldırılmak. |
hüjüm etmek | Hücum etmek, saldırmak. |
hünär | Sanat, meslek. |
hünji | İnci. |
hünkär | Hünkâr, padişah. |
hütdük | 1. Kulübe. 2. Evceğiz, küçük ev. |
hüwdi | Ninni. |
hüwdülemek | Ninni söylemek, ninni söyleyerek uyutmak. |
hüwi | Puhu kuşu. |
hyjuw | Şevk, azim, gayret, coşku. |
hyjuwly | Şevkli, azimli, gayretli. |
hyrryldatmak | Hırıldatmak. |
hyrydar | 1. İstekli, talip. 2. Muhtaç, ihtiyacı olan. 3. Meraklı, hevesli, heves eden. |
hysar | Hisar, kale. |
hysyrdamak | Uğraşmak, çabalamak. |
hyýal | Hayal, hülya. |
hyzmat | Hizmet. |
hyzmat etmek | Hizmet etmek. |
hyzmatkär | Hizmetçi. |
ibaly | 1. Ölçülü. 2. Utangaç, çekingen, sıkılgan. |
ibermek | Göndermek, yollamak, sevketmek. |
iç | İç. |
içeri | Yaşanan yer, yaşanan yerin içi, içeri. |
içilmek | İçilmek. |
içit | İçecek. |
içmek | İçmek. |
ideal | İdeal. |
idemek | 1. Bakmak, gözetmek. 2. Araştırmak. |
idili | Güzel, iyi, muntazam, mükemmel, eksizksiz, tam. |
igde | İğde. |
igenmek | 1. Sızlanmak, yakınmak. 2. Homurdanmak, mırıldanmak, sebepsiz yere çıkışmak. |
igli | Hastalıklı, cılız, zayıf, güçsüz. |
iki | İki. |
ikilik | 1. İkili. 2. İkilik. |
ikindin | İkindi sonu, akşam suları, grup vakti. |
ikindinara | İkindi vakti, ikindi olduğu zaman. |
ikinji | İkinci. |
ikinjiden | İkinci olarak. |
il | 1. Halk. 2. Millet. 3. Elâlem, el, başkası. 4. Ülke, yurt, vatan. |
il bolmak | Uyuşmak, bütünleşmek. |
ilat | Ahali, halk, insanlar. |
ilçi | Büyük elçi, elçi. |
ildeş | Vatandaş, yurttaş, aynı ülkeden olan. |
ileri | 1. İleri, ön. 2. Güney. |
ilki | 1. Önce, ilk. 2. İlk defa. 3. Öncelikle, her şeyden önce. |
ilkinji | Birinci, ilk. |
ilmek | İlişmek, yapışmak, tutunmak. |
imak | İmek. |
iman | İman. |
imperiýa | İmparatorluk. |
iň | En (kendisinden sonra gelen kelimenin anlamını güçlendirir). |
inçe | İnce. |
indi | 1. Şimdi, şu anda, bu gün, hâlâ. 2. Bundan böyle, artık. |
indiki | Gelecek, gelecekteki, ilerideki, önümüzdeki. |
indiwidual | Bireysel, kişisel. |
ine | İşte. |
iner | Epeyce büyümüş erkek deve yavrusu. |
ini | Bir kimsenin kendinden küçük olana hitap ederken kullandığı kelime; kardeş. |
injik | Baldır, bacak. |
injir | İncir, incir ağacı. |
iňkis | Kuşku, şüphe, endişe. |
iňlemek | İnlemek. |
İňlis | İngiliz. |
inmek | İnmek. |
intizar | Gözü yolda olan, bekleyen. |
inžener | Mühendis. |
ir | Erken. |
ir bilen | Sabahleyin, sabah erkenden. |
ir-iýmiş | Türlü meyveler, meyveler. |
irden | 1. Erken, erkenden. 2. Sabahleyin. |
irginsiz | Durup dinlenmeden, aralıksız, sürekli. |
irki | 1. Sabahki. 2. İlk. |
irkilişmek | Birlikte uyuklamak. |
irkilmek | Uyuklamak, uyumak. |
irmek | Yorulmak, bıkmak, usanmak, bezmek. |
isleg | İstek, dilek, arzu, heves. |
islemek | İstemek, dilemek, arzu etmek. |
iş | İş, çalışma. |
işan | Molladan sonra gelen din adamı. |
işçi | İşçi. |
işdä | İştah. |
işik | 1. Kapı. 2. Eşik. |
işlemek | Çalışmak. |
işleýiş | Çalışma. |
it | Köpek, it. |
iýilmek | Yenilmek. |
iýiş | Yiyiş, yeme. |
iým | Yem. |
iýmek | Yemek, yeme işini yerine ge-tirmek. |
iýmit | Yiyecek, besin, gıda. |
iýul | Temmuz. |
iýun | Haziran. |
jady | 1. Büyü, tılsım, efsun. 2. Cadı. |
jadylamak | Büyülemek. |
jahan | Cihan, dünya, âlem. |
jähek | 1. Elbise vb. şeylerin kenarına işlenen nakış, süs. 2. Kenar, kıyı, uç. |
jäht | 1. Cihet, taraf, yön. 2. Sebep, cihet. |
jahyl | Delikanlı. |
jam | Çanak, tabak, tas. |
jan | 1. Can. 2. Sevgili, aziz. |
jaň | 1. Çan, zil. 2. Korna, klâkson. |
jan bermek | Can vermek, ölmek. |
jan etmek | 1. Özenmek. 2. Çalışmak, çabalamak. |
jaň etmek | Telefon etmek. |
janawar | 1. Hayvan. 2. Hasta, cılız ve ölü hayvanlar için kullanılan, acıma ifadesi taşıyan bir hitap. |
janlanmak | Canlanmak, dirilmek, hareketlenmek. |
janly | 1. Canlı. 2. Koyun ve keçi gibi küçük baş hayvan; davar. |
jar etmek | Bildirmek, haber vermek, ilân etmek. |
jar¹ | Haber, ilân. |
jar² | Sel suyunun aktığı yer, su yatağı. |
jaý | 1. Bina, ev, yapı, mesken. 2. Yer. |
jaýlamak | 1. Yerli yerinde koymak, düzgün bir şekilde koymak. 2. Defnetmek, ölüyü gömmek. |
jaýtaryşmak | 1. Hep birlikte dimdik durmak, çıkmak, fırlamak, kabarmak. 2. Hep birlikte dağılmak. |
jebir | Azap, eziyet, sıkıntı. |
jedel | 1. Münakaşa, tartışma. 2. Bahis. |
jedel etmek | Bahse girmek. |
jemal | Güzel yüz, yüz. |
jemende | Kımıldayan küçük hayvancıklar, yaratıklar. |
jemgyýet | Cemiyet, toplum, topluluk. |
jemlemek | Toplamak, bir araya getirmek. |
jemlenmek | Toplanmak, bir araya gelmek. |
jeň | Cenk, savaş. |
jeňňel | Orman. |
jeňňellik | Ormanlık. |
jennet | Cennet. |
jepa | Azap, cefa. |
jerçi | Esnaf. |
jeren | Ceylan. |
jiger | Can, iç, gönül, bağır, ciğer. |
jigerbent | 1. Öz. 2. Sevgili, en çok sevilen. |
jigi | Küçük kardeş. |
jogap | Cevap, karşılık. |
jokrama | Yakıcı, kavurucu (sıcak). |
jomart | Cömert, eli açık. |
jora | Arkadaş (kızlar/kadınlar birbirleri için kullanırlar). |
joş | Coşma, taşma, coşku, cûş. |
joş urmak | Coşmak, kabarmak, köpürmek, kaynamak. |
joşgun | Coşkunluk, coşku. |
joşmak | 1. Coşmak, taşmak. 2. İlerlemek, gelişmek. |
jotda | Biçimsiz, düzensiz, dağınık. |
jöwen | Mısır (yiyecek). |
jöwza | Sıcak, hararet. |
juwan | Genç, delikanlı. |
juwana | İki yaşına gelmiş tosun. |
jübüt | Çift. |
jülge | Vadi. |
jümle-jahan | 1. Bütün dünya. 2. Kâinat, evren, dünya, âlem. |
jyda düşmek | Ayrı düşmek. |
jylaw | Dizgin, yular. |
jyn | Cin. |
kä | Kâh, bazen. |
kabinet | 1. Çalışma odası. 2. Makam odası. 3. Kabine. |
käbir | Bazı. |
kabul | Kabul. |
kabul etmek | Kabul etmek. |
kabul eýlemek | Kabul etmek. |
kada | Kaide, kural, prensip, ilke. |
kädi | Kabak. |
kadyr | Güçlü, kudretli, kadir. |
kagyz | Kâğıt. |
kaka | Baba, peder. |
kaklyşmak | 1. Değmek, dokunmak, temas etmek. 2. Sıyırmak. |
kakmak | 1. Kakmak, çarpmak, vurmak. 2. Çalmak, tıklatmak (kapı). |
kalp | Kalp, gönül, yürek. |
kämahal | 1. Bazen, bazı vakit. 2. Bir zaman, bir vakit. |
kämil | Kâmil, olgun. |
kämillik | Yetişkinlik, olgunluk, mükemmellik. |
kän | Çok, fazla. |
kanal | Kanal. |
kanun | Kanun, yasa. |
kapitan | 1. Yüzbaşı. 2. Komutan. 3. Kaptan. |
kär | 1. Meslek. 2. İş, vazife, görev. 3. Sanat. |
kär etmek | Etkilemek, tesir etmek. |
karam | 1. Hileli. 2. Hile, aldatma. |
karam etmek | Hile yapmak. |
karar¹ | Karar. |
karar² | Sabır, takat. |
karara gelmek | Belli bir sonuca ulaşmak, karar vermek. |
karta | 1. Harita. 2. Ekili alan. |
kary | Kur’ân’ı ezbere okumasını bilen; hafız (çoğunlukla kör hafız hakkında). |
karz | Borç, görev. |
kasam | Yemin, ant. |
kasam etmek | Yemin etmek. |
käse | Kâse, bardak. |
käsi | Bazısı. |
kast | Kasıt, kötü niyet, hıyanet, birinin aleyhinde olma. |
kast edilmek | Kastedilmek, el uzatılmak, tecavüz edilmek. |
kast etmek | Kastetmek, el uzatmak, tecavüz etmek. |
käşgä | Keşke. |
käte | Bazen, zaman zaman, arada sırada. |
käýinmek | Sızlanmak, yakınmak, yanmak. |
kaýyl | Razı. |
kaýyl bolmak | Razı olmak. |
kaza | 1. Takdir, alın yazısı. 2. Yerine getirme. 3. Birden, aniden, ansızın. |
kaza etmek | Ölmek. |
kebap | Kebap. |
kebelek | Kelebek. |
kebze | Sırt, arka. |
keç | İnatçı, dik kafalı, söz dinlemez, ters. |
keçe | Keçe. |
kel | Uyuz, kel. |
kelle | Baş, kelle, kafa. |
kem | 1. Az, eksik, noksan. 2. Fena, kötü. |
kem-kemden | 1. Yavaş yavaş, azar azar. 2. Gitgide, gittikçe. |
kemal | Kemal, yetişme, olgunlaşma. |
kemally | 1. İyi, hoş. 2. Yeterli, dolgun. |
kemer | 1. Kemer. 2. Çevre. |
kemmek | Küçültmek, azaltmak, kısmak. |
kempir | Yaşlı kadın. |
kemsinmek | 1. Gücenmek, darılmak, kırılmak. 2. Alçalmak, bayağılaşmak. |
kenar | 1. Kıyı, kenar. 2. Sahil, kıyı, yalı. |
kepbe | Muntazam yapılmamış ev, evceğiz, çardak. |
kepderi | Güvercin. |
kepen | Kefen. |
ker | Sağır. |
keramat | Mucize. |
keramatly | 1. Mukaddes, kutsal. 2. Kutlu. 3. Mucizeli. |
kerim | Cömert, eli açık, ikramı seven. |
kerpiç | Tuğla. |
kersen | 1. Ağaçtan oyularak yapılmış büyük çanak/tabak. 2. Çukur. |
kerwen | 1. Kervan. 2. Katar. |
kese | 1. Yatay, yan. 2. Dış, dışarı. 3. Boydan boya, büsbütün. |
kesek | Katılaşmış toprak parçası, kesek, tezek. |
kesel | Hastalık, illet, maraz. |
kesel bolmak | Hasta olmak, hastalanmak. |
keselbent | Hastalıklı. |
kesellemek | Hastalanmak. |
kesgitlenmek | Belirlenmek. |
kesgitli | Belirli, kesin, açık. |
kesilmek | Kesilmek. |
kesir | Israrlı. |
kesmek | Kesmek. |
keş | Ark. |
keşde | İşleme, nakış, dantel, örgü. |
keşp | 1. Yüz. 2. Görünüş. |
ketguda | 1. Ev sahibi. 2. Erkek. 3. Tecrübe sahibi yaşlı. |
keýerjeklemek | Etrafına bakınmak, çevresine bakınmak. |
keýik | Ceylan. |
keýp | Keyif, neşe, sefa, zevk. |
keýp etmek | Eğlenmek, neşelenmek. |
keýwany | Hanım, kadın. |
kibi | Gibi. |
kibit | Omuz. |
kiçi | Küçük, ufak. |
kim | Kim. |
kimi | Bazısı, kimisi. |
kimin | Gibi. |
kimse | Birisi, biri, bir kimse, kişi. |
kir | Kir. |
kişi | Kişi, kimse. |
kitap | Kitap. |
kitüw | Öfke, gazap, kin, öç. |
klas | Sınıf. |
klub | Kulüp. |
kolhoz | Kolhoz, kollektif çiftlik. |
komandir | Komutan. |
komissar | Komiser. |
kowalamak | Kovalamak. |
kowmak | Kovmak, kovalamak. |
kowum | Akraba, yakın. |
köçe | 1. Cadde. 2. Sokak. |
kök | 1. Kök. 2. Dip. |
kök urmak | Kök salmak/atmak. |
köl | Göl. |
kölege | Gölge. |
kömek | Yardım, imdat, medet. |
kömek etmek | Yardım etmek. |
kömür | Kömür. |
köne | 1. Eski. 2. İhtiyar, yaşlı. 3. Vakti geçmiş, eskimiş. |
könelmek | Eskimek, yıpranmak. |
köňül | Gönül. |
köp | Çok. |
köpek | Erkek köpek. |
köpelmek | Artmak, çoğalmak. |
köpeltmek | Çoğaltmak, arttırmak. |
köplük | Çokluk. |
köpri | Köprü. |
köpük | Köpük. |
köpüklemek | Köpüklemek. |
köpýyllyk | Çok yıllık. |
kör | 1. Kör, gözleri görmeyen. 2. Kör, iyiyi kötüden ayıramayan, cahil. |
körek | Henüz açılmamış pamuk kozası. |
köremek | Alevlenmek, tutuşmak, tutuşup yanmak. |
körpe | En küçük, küçük, henüz büyümemiş, toy. |
körük | Körük. |
kösenmek | Uzanmak, yatmak. |
köşek | Devenin bir yaşına girmemiş yavrusu; köşek (edebî eserlerde çoğunlukla sevilen, hoşlanılan çocuklar ve gençler için kullanılmaktadır). |
köşeşdirmek | Teskin etmek, yatıştırmak, sakinleştirmek. |
köşk | Köşk. |
kötek | Dayak. |
köwlemek | Yolmak, kökünü koparıp çıkarmak. |
köwüş | Kundura, iskarpin, ayakkabı. |
köýmek | 1. Yanmak. 2. (Canı) yanmak. 3. Boşa çıkmak, geçersiz olmak. |
köýnek | Gömlek. |
köz | Köz, kor. |
kreslo | Koltuk. |
krowat | Karyola, yatak. |
kükemek | Güzel koku yaymak. |
kükrek | Göğüs, bağır, gerdan, sine. |
kükürt | Kibrit. |
kül | Kül. |
kül etmek | Kül etmek, toz etmek. |
küle dönmek | Küle dönmek, un hâline gelmek. |
kümüş | Gümüş. |
kümüşleç | Gümüş renginde, berrak. |
künji | Susam. |
küpür | Küfür. |
küre | Tuğla pişirilen özel fırın, tuğla fırını. |
küren tutmak | Oymak oymak genişlemek, aşiret aşiret çoğalmak. |
kürs | Büyük arşın altında bulunan gök yüzü tabakası. |
kürte | Kadınların başlarına atındıkları kıyafet, şal. |
kütek | 1. Küt (bıçak vb.). 2. Aklı kıt, geri zekâlı. |
kütelmek | Körelmek, körleşmek. |
küý | 1. Düşünce, niyet. 2. Hayal. 3. Akıl, fikir. |
küýki | Kambur. |
küýsemek | 1. Arzu etmek, arzulamak, istemek. 2. Özlemek, hasretini çekmek. |
küýze | Güğüm, testi. |
kylmak | Yapmak, etmek. |
kylynmak | Yapılmak, edilmek. |
kyn | Zor, güç, çetin. |
kyrk | Kırk. |
kyrkynjy | Kırkıncı. |
kysmat | 1. Kader, talih, baht. 2. Kısmet. |
lagl | Yakut. |
lak atmak | 1. Sohbet etmek, konuşmak. 2. Söz etmek, bahsetmek, değinmek. 3. Birine bir şey söylemek. 4. Mırıldanmak. |
lak luk atmak | Hapur hupur/şapır şupur yemek. |
lakam | Lâkap. |
lal | Dilsiz. |
läle | Kırmızı çiçek, lâle. |
länet | Lânet. |
lapykeç | Hayal kırıklığına uğramış, ümidi boşa çıkmış. |
läş | Cansız vücut, ölmüş beden, ceset. |
lebiz | 1. Vaat, söz verme. 2. Yemin, ant. |
legenda | Efsane, menkıbe. |
leýlisaç | Salkım söğüt. |
liriki | Lirik. |
loh loh | Kahkaha. |
loh loh etmek | Kahkahayla gülmek. |
lomaý | 1. Toptan, bütünüyle, hep. 2. Çok miktarda, bütün. |
lowurdamak | Işıldamak. |
maglumat | 1. Bilgi, malûmat, haber. 2. Doküman, materyal. |
magtanmak | Övünmek. |
mahal | 1. Zaman, an. 2. Devir, çağ. |
mähir | 1. Muhabbet, sevgi. 2. Şefkat, merhamet. 3. Nezaket, incelik. |
mahmal | Kadife. |
mähriban | 1. Sevgili, çok sevilen. 2. Öz, can. |
mahsus | Özgü, ait. |
mäkäm | Sağlam, sıkı, kuvvetli, muhkem. |
maksat | Niyet, maksat, murat, amaç, hedef. |
maksatly | 1. Maksatlı, amaçlı. 2. Kasıtlı. |
mal | 1. Mal, büyük ve küçükbaş hayvan. 2. Mal, mülk. |
mal-gara | Büyük ve küçükbaş hayvanların hepsi. |
maldarçylyk | Hayvan bakıcılığı, hayvan yetiştiriciliği. |
mälemek | Melemek. |
mälim | Malûm, belli, bilinen. |
mälim etmek | 1. Bildirmek. 2. Belli etmek, açığa vurmak. 3. Açıklamak. |
mally | 1. Büyük ve küçükbaş hayvanı olan. 2. Zengin, varlıklı. |
mama | 1. Anne anne; nine. 2. Yaşlı kadınlarla konuşurken kullanılan kelime; nine. |
mamla | 1. Gerçek, hakikat, doğru. 2. Haklı. |
maňlaý | Alın. |
many | Mana, anlam. |
many çykarmak | Mana çıkarmak, sonuç çıkarmak, belli bir fikre ulaşmak. |
maňyz | 1. İç, öz. 2. Ceviz, badem gibi meyvelerin çekirdeğinin içi. |
maral | Dişi geyik, meral. |
märeke | Topluluk, cemaat, kalabalık. |
maslahat | Öğüt, nasihat, tavsiye. |
mäşe | Horoz (ateşli silâhlar için). |
maşgala | 1. Aile. 2. Çocuk, yavru. |
maşyn | Araba. |
mata | Kumaş. |
mätäç | Muhtaç. |
mätäç bolmak | İhtiyaç duymak, muhtaç olmak |
mätäçlik | Fakirlik, yoksulluk. |
matlap | 1. Maksat, gaye, amaç, hedef. 2. Emel, meram. |
mawy | Mavi, gök. |
maý¹ | Mayıs. |
maý² | Fırsat. |
maýa III | Maya (yoğurt için). |
maýa¹ | Dişi deve, maya. |
maýa² | Sermaye, ana para. |
maýka | Fanilâ. |
maýsa | Yeni yeşermeye başlayan arpa/buğday; hasıl. |
maza | Bir şeyden alınan lezzet, zevk, haz, tat. |
mazaly | Lezzetli, zevkli, tatlı. |
mazar | Kabir, mezar, türbe, sanduka. |
mazmun | 1. Muhteva. 2. İçindekiler. |
medeni | Kültürel, kültürle ilgili. |
medet | Destek, yardım. |
medet bermek | Güç vermek, destek vermek. |
meger | Belki, muhtemelen, her hâlde. |
megerem | bk. meğer. |
mejlis | Meclis. |
mekan | Mekân, yer, yurt. |
mekdep | Mektep, okul. |
mekgejöwen | Mısır (yiyecek). |
mekir | Kurnaz, sinsi, hilekâr. |
mele | Sarıya çalan açık kahverengi; bej, kumral. |
melek | Melek. |
melhem | Merhem. |
men | Ben. |
men diýen | 1. Kendine güvenen, güçlü olduğuna inanan. 2. Seçkin, kalbur üstü, üstün. |
men menlik | Kibirlilik, kendini büyük görme. |
menimsiremeklik | Kibirlilik, büyüklük taslama. |
meňiz | Beniz, yüz, çehre. |
menşewik | Rus sosyal demokrat hareketi içinde bolşevikliğe karşıt olarak gelişen akım yanlısı; menşevik. |
meňzemek | Benzemek. |
meňzeş | 1. Benzer. 2. Gibi. |
meňzeşlik | Benzerlik. |
meňzetmek | Benzetmek. |
menzil | Menzil. |
merdan | Yiğit, mert, bahadır. |
merdana | bk. merdan. |
merdem | Yiğit, cesur, yürekli. |
mergen | Nişancı, atıcı. |
mergi | Kolera. |
merhum | Merhum, rahmetli. |
merjen | Mercan. |
mermer | Mermer. |
mert | Cesur, yürekli, cesaretli, yiğit, mert. |
mertebe | 1. Erdem, fazilet. 2. Haysiyet, onur, şeref. 3. Mertebe, derece. 4. Meziyet, üstünlük. |
mertlik | Yiğitlik, mertlik. |
mes | 1. Verimli (toprak). 2. Mutlu, neşeli, keyifli. |
mese-mälim | Apaçık, besbelli. |
mesele | Mesele, problem, sorun. |
mesgen | Mesken, ev. |
meslik | 1. Güçlülük, kuvvetlilik. 2. Zenginlik. 3. Mutluluk, neşelilik. |
meşgul | Meşgul. |
meşgullanmak | Meşgul olmak, ilgilenmek, uğraşmak. |
meşhur | Ünlü, tanınmış. |
meşhurlyk | Ünlü olma, tanınmışlık. |
meýdan | Meydan, alan, saha. |
meýil | Bir şeye olan heves, istek, meyil. |
meýil etmek | Meyletmek, yönelmek. |
meýlis | Gönlü hoş etmek için yapılan toplantı, dostlar toplantısı, meclis. |
mifologiýa | Mitoloji. |
millet | Millet, kavim, ulus. |
milli | Millî. |
minit | Binek. |
minnetdar | Minnettar. |
minnetdar bolmak | Minnettar olmak, minnettarlık duymak. |
minut | Dakika. |
mirap | Bir şehrin su işlerine bakan kimse, sucu. |
miras | Miras, tereke. |
misli | Güya, sanki. |
missioner | Misyoner. |
miting | Miting. |
miwe | Meyve. |
mizemek | Sarsılmak, gevşemek. |
molla | Molla, din adamı. |
monjuk | 1. Boncuk. 2. Damla (su, yağmur). |
motor | 1. Motor. 2. Traktör. |
möhlet | Mühlet, süre, müddet. |
möhüm | Mühim, önemli. |
möjek | Kurt (yırtıcı hayvan). |
mugallym | Muallim, öğretmen. |
muhabbet | Muhabbet, sevgi. |
muhannes | Korkak, ödlek. |
mukam | Beste, ezgi, makam. |
mukdar | 1. Miktar. 2. Kemiyet, nicelik. |
murt | Bıyık. |
musulman | Müslüman. |
muşdak | Candan seven, hayran, âşık, müştak, düşkün. |
muzeý | Müze. |
müdimilik | Ebedîlik, sonsuzluk. |
mülk | Mal, mülk. |
mümkin | Mümkün. |
müň | Bin. |
münder | Üst üste yığılmış olan, yığın, öbek. |
müňkür | Şüpheci. |
müňläp | Binlerce. |
münmek | 1. Binmek. 2. Üzerine çıkmak. |
müňzemek | Yüklenmek, dayanmak, atılmak, ileri eğilmek. |
müşk | Misk. |
mydam | Her zaman, daima, devamlı, sürekli, hep. |
mydama | bk. mıdam. |
mydar | 1. Hayat, gün geçirme, yaşayış. 2. Sabır, tahammül, takat. |
mydar etmek | Sabretmek, dayanmak. |
myhman | 1. Misafir, konuk. 2. Davetli. |
myhman bolmak | Misafir olmak, konuk olmak. |
myhmansöýerlik | Misafirperverlik. |
myhmansöýüji | Misafirperver. |
myhmansöýüjilik | bk. mıhmansöyerlik. |
mylakatly | 1. Sıcak, samimî, içten. 2. Tatlı, müşfik, şefkatli. |
mylaýym | 1. Sıcak, samimî, içten. 2. Serin (hava). 3. Güzel (ses). 4. Tatlı, hoş, sevimli. 5. Yumuşak. |
mynasyp | Münasip, uygun, lâyık. |
myrat | Arzu, istek, niyet, maksat, murat. |
mysal | Misal, örnek. |
myssyk | 1. Taze. 2. Diri. |
myş | Söylenti, şayia, rivayet. |
naçalnik | 1. Komutan. 2. Amir. |
naçar | Naçar, aciz, çaresiz, zavallı. |
näçe | 1. Nice. 2. Nasıl, ne biçim. 3. Ne kadar (çok). 4. Ne. 5. Kaç. |
nadan | Cahil, bilgisiz. |
nadanlyk | Cahillik, bilgisizlik. |
nädogry | 1. Doğru değil, yanlış. 2. Gerçek değil, yalan. |
nägehandan | Ansızın, aniden, birden. |
nägile | Memnun kalmayan/olmayan, hoşnutsuz, şikâyetçi. |
nagma | 1. Nağme, ezgi, melodi. 2. Şiir. |
nagyş | Nakış, motif, desen. |
nähak | 1. Haksız. 2. Doğru olmayan, yanlış. 3. Sebepsiz, gereksiz, boş yere, yersiz. |
nahar | Yemek, aş. |
naharlamak | Yemek yedirmek, karnını doyurmak. |
naharlanmak | Yemek yemek. |
nähili | Nasıl, ne kadar, ne gibi. |
nähoş | Rahatsız, hasta. |
nakyl | Ata sözü, darbımesel. |
nalamak | 1. İnlemek, inildemek. 2. Sızlanmak, yakınmak, yanıp yakılmak, şikâyet etmek. |
näler | Neler. |
namart | Namert. |
namaz | Namaz. |
namaz okamak | Namaz kılmak. |
näme | 1. Ne. 2. Nasıl. |
namys | Irz, namus, iffet. |
namys etmek | Utanmak, sıkılmak, çekinmek. |
nan | Ekmek. |
nar | Nar. |
närazy | Rızasız, razı olmayan, memnun olmayan. |
nätanyş | Meçhul, tanımadık |
nätmek | Ne yapmak/etmek. |
näz | 1. İşve, cilve. 2. Naz, kapris. |
näz eýlemek | Naz etmek, nazlanmak. |
nazar | Bakış, bakma, nazar. |
nazar aýlamak | Göz gezdirmek. |
nazar salmak | Bakmak. |
näzik | Nazik, ince, kolay kırılan. |
ne | Ne. |
nebis | Nefis, nefs, kendi. |
nebit | Petrol. |
negada | Bazen, arada sırada. |
nem | 1. Nem, ıslaklık. 2. Göz yaşı. 3. Yağmur. |
neneň | Nasıl. |
nepis | Nefis, güzel, zarif. |
ner | bk. iner. |
nesihat | Nasihat, öğüt. |
nesil | Nesil, soy, soy sop. |
nesip | Nasip, kısmet. |
netije | Netice, sonuç. |
neýlemek | Ne yapmak, ne etmek. |
niçik | Nasıl. |
nije | Nice, çok. |
nika | Nikah. |
nikalamak | Nikahlamak. |
nikap | Perde, örtü. |
nil | Namlu. |
nire | Nere. |
niýet | Niyet. |
nobat | Sıra, nöbet. |
nogsan | Eksik, noksan, kusur. |
nogsansyz | Eksiksiz, noksansız, kusursuz. |
nogul | Doğu ülkelerine özgü, yumuşakça bir tatlı türü. |
nohut | Nohut. |
nokat | Nokta. |
nöker | Hizmetçi. |
nur | Işık, nur. |
nurana | Işık saçan, parıldayan, nurlu. |
nurbat | 1. Cıvata, vida. 2. Düğme (radyo için). |
nygmat | 1. Yiyecek. 2. Tat, lezzet. |
nyşana | 1. Nişan, hedef. 2. Hedef tahtası. 3. Hedef, amaç. |
o ýer | Ora. |
oba | Köy, oba. |
obaçylyk | 1. Köy toprağı, köye ait toprak. 2. Köylerin çok olduğu yer, birkaç köy bulunan yer. 3. Köy hayatıyla ilgili âdet, gelenek. |
obadaş | Köydeş, aynı köyden olan, köylü. |
oda urmak | Heba etmek, çarçur etmek, yele vermek. |
odun | Odun. |
ofiser | Subay. |
oglan | 1. Oğlan. 2. Çocuk. |
oglanlyk | Çocukluk. |
ogryn | Gizli, gizlice. |
ogşamak | Okşamak, öpmek. |
ogul | Oğul, erkek çocuk. |
ogul-gyz | Çocuk, zürriyet, nesil. |
ogurlyk | 1. Hırsızlık. 2. Çalınmış mal. |
ojak | Ocak. |
ojar | Kumluk yerlerde yetişen ve odun olarak kullanılan küçük yapraklı bir ağaç. |
ok | Mermi, kurşun. |
okalmak | Okunmak. |
okamak | Okumak. |
okaş | Okuyuş. |
okgunly | Çok çabuk hareket eden, ateşli, coşkulu, şevkli. |
oklamak | Atmak, fırlatmak. |
okop | Siper. |
oktýabr | Ekim (ay). |
okuw | 1. Okuma, tahsil, öğrenim. 2. Ders. |
okuwçy | Öğrenci, talebe. |
okyjy | Okuyucu, okur. |
okymak | Okumak. |
ol | O. |
olar | Onlar. |
olja | 1. Kâr, kazanç. 2. Ganimet (savaşta). |
olmak | Olmak ( 20. yüzyıl öncesine ait Türkmence metinlerde “bol-” yanında “ol-” fiili de kullanılmıştır). |
omaça | Uyluk kemiği, but/kol kemiği. |
omurmak | Kırmak, koparmak, kırıp ayırmak, ikiye ayırmak/bölmek. |
omzamak | Atılmak, yüklenmek. |
on | On. |
oň | Hayırlı, faydalı. |
oňat | İyi, güzel, münasip, uygun. |
onda | 1. Onda. 2. Orada. 3. O zaman. |
ondan | 1. Ondan. 2. Oradan. |
onlarça | Onlarca. |
oňly | 1. İyice, güzelce, yeterince, tam. 2. Dürüst, namuslu. |
oňmak | 1. Yapmak, etmek. 2. Geçinmek. |
onsoň | Sonra, sonradan, daha sonra, ondan sonra. |
oňsuz | Hayırsız, faydasız. |
onýança | O anda. |
oňyn | Güzel, iyi, doğru. |
orak | 1. Orak. 2. Hasat (mevsimi). |
oral aýal | Yaşlı kadın. |
oraýany | Pempe. |
orden | Nişan. |
ormak | Biçmek. |
ornamak | 1. Yerleşmek, kök salmak. 2. Etki etmek. |
orta | Orta. |
orta atmak | Ortaya koymak, belirtmek. |
ortaça | Orta derecede, orta. |
orun | Yer. |
ot | Ateş, od. |
ot | 1. Ot. 2. Yem, hayvan yemi. |
otag | Oda. |
otlamak | Yakmak, tutuşturmak. |
otly | 1. Ateşli. 2. Tren. |
otparazlyk | Ateşperestlik. |
otrýad | 1. Ekip, takım. 2. Bölük, tim. |
oturgyç | Sandalye, iskemle, tabure. |
oturmak | 1. Oturmak. 2. Durmak (yardımcı fiil). |
oturylmak | Oturulmak. |
oturymly | Yerleşik, göçebe değil. |
otuz | Otuz. |
otyr | Oturur, oturuyor. |
owadan | 1. Güzel, alımlı, şirin. 2. Zarif, şık. |
owaz | 1. Ses, seda. 2. Melodi, nağme. 3. Güzel/hoş ses. |
owlak | Oğlak. |
owsunmak | 1. Coşmak, kükremek, köpürmek. 2. Dalgalanmak. |
oý¹ | Fikir, düşünce. |
oý² | Çukur, çukurluk. |
oýa batmak | Düşünceye dalmak. |
oýanmak | 1. Uyanmak. 2. Ortaya çıkmak, türemek. |
oýarmak | 1. Uyandırmak. 2. Canlandırmak, güçlendirmek. |
oýatmak | Uyandırmak. |
oýlamak | Düşünmek. |
oýlanmak | Düşünmek. |
oýnamak | 1. Oynamak. 2. Şaka yapmak, dalga geçmek, eğlenmek. |
oýnaşmak | Oynaşmak. |
oýun | 1. Oyun. 2. Şaka. |
oýunçy | 1. Oyuncu. 2. Şakacı. |
ozal | 1. Daha önce/evvel, önce. 2. Önceleri. |
ozdurmak | 1. Öne geçirmek. 2. Öne geçmek. |
ozmak | Geçmek, geride bırakmak, yarışı kazanmak. |
ozokerit | Ozokerit, yer mumu. |
öç | Öç, intikam. |
öçmek | Sönmek. |
öçürmek | Söndürmek. |
ökde | 1. Usta, mahir, becerikli, eli yatkın. 2. Üstün. |
ökje | Ökçe. |
öküz | Öküz, boğa. |
öl | Islak, nemli. |
ölçeg | 1. Ölçek. 2. Ölçü. |
ölçemek | 1. Ölçmek. 2. Kıyaslamak. |
öldürmek | Öldürmek. |
öli | Ölü. |
ölinçä | Ölünceye kadar, ömür boyu, daima, sürekli, hep. |
ölmek | Ölmek. |
ölüm | Ölüm. |
ömür | 1. Ömür, hayat. 2. Ömür boyu, daima, devamlı, sürekli. 3. Hiç, hiçbir zaman, aslâ. |
ömürbaky | Ömür boyu, daima, devamlı, sürekli, ebediyen. |
ömürboýy | Ömür boyu, daima, devamlı, sürekli. |
ömürlik | Müebbet, ebediyen, daima, her zaman, ömürlük. |
öň | 1. Ön, ön taraf, ileri. 2. İlk. 3. Önce, önceleri, başta. |
öndüriji | Üretici, yetiştirici. |
öndürmek | Üretmek, yetiştirmek. |
öňki | Sabık, önceki, daha önceki. |
önmek | 1. Doğmak, meydana gelmek, türemek. 2. Ürün vermek, bitmek, yetişmek. |
önüm | Ürün, mahsul. |
öňürti | 1. Daha önce, daha evvel. 2. Önce, evvel. |
öpmek | Öpmek. |
örän | 1. Çok, fazla. 2. İyice, oldukça. |
öri | Mera, otlak. |
örk | İp, bağ, örk. |
örküç | 1. Hörgüç. 2. Kambur. |
ösdürilmek | 1. Büyütülmek, yetiştirilmek. 2. Geliştirilmek. |
ösdürmek | 1. Büyütmek, yetiştirmek. 2. Geliştirmek. |
ösmek¹ | 1. Büyümek, gelişmek. 2. Genişlemek, kabarmak. |
ösmek² | Esmek, hafifçe esmek. |
ösümlik | Bitki. |
ösüş | Gelişme, büyüme. |
ötägitmek | Varıp gitmek, geçip gitmek, uzaklaşmak. |
öten | Geçen, geçmiş. |
ötmek | 1. Geçmek. 2. (Dünyadan) geçmek, ölmek. |
ötülmek | Geçilmek. |
öwgi | Övgü, medih, sitayiş. |
öwmek | Övmek, methetmek. |
Filed under: Bütin Temalar, Medeniýet |
[…] : 1 – […]
they has some fruit
Vay Massllah ama hatalar bar tercumede yardım edebilirim hatalarını duzeltmeye